![]() |
jacques louis david | sokrates'in ölümü, 1786 |
Birkaç yıl önce, New York'ta
soğuk bir kış sürerken, bir öğleden sonra beni Londra'ya götürecek olan uçağın
kalkmasını beklediğim sırada, kendimi Metropolitan Müzesi'nin üst katındaki
boş bir galeride buldum. Galeri çok aydınlıktı; çevrede, yerden ısıtma
sisteminin çıkardığı huzur verici vınlama dışında hiç ses duyulmuyordu,
izlenimci ressamların tablolarına bakmaktan bıkkınlık geldiği için, o zamanlar
pek düşkün olduğum Amerikan usulü sıcak çikolatadan içebileceğim kafeteryanın
tabelasını arıyordum ki gözüme bir tablo çarptı. Alttaki levhada, tablonun
1786 sonbaharında Paris'te, otuz sekiz yaşındaki Jacques-Louis David tarafından
yapıldığı yazıyordu.
Tabloda, Atina halkının ölüme mahkum ettiği Sokrates bir tas baldıran içmeye hazırlanıyor; üzüntü içindeki arkadaşları çevresini sarmış. İ.Ö. 339 yılının ilkbaharında üç Atina yurttaşı filozofla ilgili şikayette bulunmuş, onun yargılanmasını istemişlerdi. Filozofu, şehrin tanrılarına ibadet etmemekle, dine yenilikler getirmekle ve Atinalı genç erkeklerin ahlakını bozmakla suçluyorlardı; bunlar öylesine ağır suçlardı ki filozofa ölüm cezası verilmesini talep ediyorlardı.
Tabloda, Atina halkının ölüme mahkum ettiği Sokrates bir tas baldıran içmeye hazırlanıyor; üzüntü içindeki arkadaşları çevresini sarmış. İ.Ö. 339 yılının ilkbaharında üç Atina yurttaşı filozofla ilgili şikayette bulunmuş, onun yargılanmasını istemişlerdi. Filozofu, şehrin tanrılarına ibadet etmemekle, dine yenilikler getirmekle ve Atinalı genç erkeklerin ahlakını bozmakla suçluyorlardı; bunlar öylesine ağır suçlardı ki filozofa ölüm cezası verilmesini talep ediyorlardı.
Sokrates olanları bilgece bir
sükunetle karşıladı. Felsefesini mahkeme önünde reddetmesi için kendisine bir
fırsat verilmiş olmasına karşın, toplum tarafından kabul görmesine yardım
edecek olanı değil inandığı şeyi yaptı ve Platon'un bize aktardığına göre jüri
üyelerine şu cüretkar sözleri söyledi:
Soluk aldığım ve aklım başımda olduğu
sürece felsefeyle uğraşmaktan, size öğütler vermekten ve tanıdığım herkese
doğruyu anlatmaktan asla vazgeçmeyeceğim ... Evet baylar ... beni beraat
ettirseniz de ettirmeseniz de, yüz kere ölmem gerekse bile bilin ki
davranışlarımı değiştirmeyeceğim.
Ve böylece filozof hayatının son günlerini geçirmek
üzere Atina hapishanesine yollandı;
ölümüyse felsefe tarihine çok önemli anlar olarak geçti.
![]() |
charles alphonse dufresnoy | sokrates'in ölümü, 1650 |
Bu olayın öneminin bir göstergesi de onun çok sık resmedilmiş
olmasıdır. 1650 yılında Fransız ressam Charles-Alphonse Dufresnoy Sokrates'in Ölümü adlı tabloyu yaptı. Bu yapıt şimdi
Floransa'da, (kafeteryası olmayan) Palatina Galerisi'nde sergileniyor.
Diderot, 18. Yüzyılda Dramatik Resim Üzerine İnceleme adlı yapıtında Sokrates'in ölümünün
resme taşınabilecek bir an olduğuna dikkat çekince bu olaya duyulan ilgi doruk
noktasına ulaşmıştı.
jacques philippe joseph saint-quentin, 1762 |
Jacques-Louis David resmin siparişini 1786 yılında,
varlıklı bir Parlamento üyesi ve yetenekli bir Yunan Dili araştırmacısı olan
Charles-Michel Trudaine de la Sabliere'den aldı. Ücret hayli dolgundu; 6000
lira peşin, 3000 lira da resim teslim edilince ödenecekti (XVI. Louis, çok
daha büyük bir tablo olan Horatii'nin Yemini'ne yalnızca 6000 lira ödemişti). Resim 1787 yılında ilk kez
sergilendiğinde, Sokrates'in sonunu konu alan tablolar arasında en iyisi olarak
nitelendirildi. Sir Jashua Rey- nolds'a göre bu tablo "Sistim Şapeli'nden ve Raphael'in Odaları'ndan sonra sanat adına gösterilmiş
en takdire şayan çaba" idi. "Perikles zamanında Atinalılar bu resmi
görselerdi onur duyarlardı."
Müzedeki hediyelik eşya dükkanından
beş tane David kartpostalı satın aldım ve sonra, Newfoundland'in (bulutsuz gökyüzünü
aydınlatan dolunay ışığıyla parlak yeşile dönmüş) buzdan tarlaları üzerinde
uçarken, bir taraftan, hostesin uyukladığım sırada tabağıma bırakmış olduğu
renksiz akşam yemeğimi didikleyerek bu kartpostallardan birini inceledim.
Kartpostalın üzerindeki resimde Platon yatağın ayakucunda
oturmuş, devletin adaletsizliğine sessizce tanıklık ediyor; hemen yanında bir
kalem ile bir parşömen tomarı görülüyor. Sokrates öldüğü zaman Platon 29
yaşındaydı ama David onu kır saçlı, ciddi görünümlü, yaşlı bir adam olarak
resmetmiş. Sokrates'in karısı Ksanthippe gardiyanlar eşliğinde hapishane
hücresinden dışarı çıkartılıyor. Sokrates'in yedi arkadaşı farklı biçimlerde
matem tutarken resmedilmiş. Sokrates'in en yakın dostu Kriton ise filozofun
yanma oturmuş, ona bakıyor; bağlılığı ve endişesi gözlerinden okunuyor.
Filozof, bir atletin- kini andıran kol kasları ve gövdesiyle dimdik oturmuş. Yüzünde
ne bir korku ne de bir pişmanlık var. Atmalıların onu budala ilan etmesi
inançlarını sarsmamış. Aslında David, Sok- rates'i zehri yudumlarken resmetmek
istemiş ama şair Andre Chenier, filozofu bir taraftan hayatını sona erdirecek
olan zehir dolu tasa sükunetle uzanır, bir taraftan da bir felsefi mesele
üzerine son cümlelerini yazarken resmetmesini önererek bunun, dramatik gerilimi
artıracağını ve filozofun hem Atina'nın yasalarına itaat ettiğini hem de kendi
içinden gelen çağrılara sadakat gösterdiğini vurgulayacağını söylemiş. Resimde
üstün bir insanın son dakikalarında bile bir şeyler öğretmeye çalıştığına
tanıklık ediyoruz.
Belki de kartpostaldaki resmin beni
bu kadar çok etkilemesinin nedeni, burada resmedilen davranış ile benimki
arasında tam bir zıtlık olmasıydı. Sohbetlerde tercihim doğruyu söyle-
mektense, başkalarının benden hoşlanmasını sağlamak oluyordu. Karşımdakini
memnun etme arzum yüzünden çocuğunun okul müsameresini seyreden bir veli gibi
sıradan esprilere gülüyordum. Tanımadığım insanlara karşı, otelin zengin
müşterilerine selam verirken onlara yaranmaya çalışan bir kapıcının yılışık
tavrını takmıyor, istinasız herkes tarafından sevilmeyi istemek gibi
hastalıklı bir arzudan kaynaklanan o salyalı coşkuyu yaşıyordum. Bir topluluk
içindeyken, çoğunluk tarafından kabul gören fikirleri sorgulamaya kalkmıyordum.
Alanlarında otorite olmuş kişilerin onayını almaya çalışıyor, onlarla
karşılaştıktan sonra da acaba beni beğendiler mi diye
endişelenip duruyordum. Gümrük kontrolünden ya da polis
arabalarının yanından geçerken, üniformalı memurların benimle ilgili iyi
şeyler düşünmelerini istiyordum gizliden gizliye.
Oysa filozof, toplum tarafından kabul görmediği ve devlet
onu suçlu bulduğu halde dize gelmemişti. Başkaları onunla ilgili şikayette
bulunduğu için düşüncelerini değiştirmemişti. Üstelik, kendine olan güveni,
kibirinden, saldırgan mizacından ileri gelmiyor, felsefi temellere
dayanıyordu. Onaylanmadığı zaman kendine olan güvenini histerik bir biçimde
değil akılcı temellere oturtarak yansıtmasını sağlayacak düşüncelerle
donatmıştı felsefe Sokrates'i.
O gece buzla kaplı topraklar üzerinde uçarken, insan
aklının bu denli bağımsız olabileceği düşüncesi bana ilham ve coşku verdi.
Toplum tarafından onaylanan davranış biçimlerine ve fikirlere doğru tembelce
meyletmekten başka şeyler de yapabileceğimi düşündürdü bana. Sokrates'in
yaşamı ve ölümü beni akılcı bir şüpheciliğe davet ediyordu.
Daha genel bakıldığında, Yunan
filozofun simgesi olduğu bu mesele beni, ilk bakışta hem çok büyük hem de
gülünç diye nitelendirilebilecek bir göreve çağırıyordu: Felsefe yoluyla bilge
olmaya. Tarih boyunca filozof diye anılan bütün düşünürler kuşkusuz
birbirlerinden çok farklıydılar (aslında aralarındaki görüş farklılıkları o
denli büyüktü ki bütün bu insanlar bir kokteylde bir araya toplanacak olsalardı
birbirlerine söyleyecek bir şey bulamadıkları gibi, birkaç kadehten sonra
gırtlak gırtlağa gelirlerdi), ama buna karşın, aralarına yüzyıllar girdiği
halde ortak yanları olan birkaçım ötekilerden ayırmak mümkündü. Bunlar, felsefe
sözcüğünün Yunanca köklerinde kendini açığa vuran -philo, sevgi, sophia, bilgelik- felsefi anlayışa çok da abartıya kaçmayan bir
sadakatle bağlı; en tarifsiz acılarımızın nedenleriyle ilgili teselli edici,
pratik birkaç şey söyleme konusunda hevesli kişilerdi. İşte bana ancak bu
adamlar yardım edebilirdi.
alain de button | "felsefenin tesellisi" | *sel yayıncılık mart 2004 s. 9