Immanuel Kant |
Hukukta, yalnızca özgür olarak yapılan üretime, yani aklı eylemlerinin temeline oturtmuş özgür birinin gerçekleştirdiği üretime sanat adının verilmesi gerekir. Çünkü anların ürettiği peteği (balmumundan yapılmış düzgün altıgenler) sanat yapıtı olarak tanımlamaktan hoşlansak bile, bunu yine de peteği sanatla kıyasladığımız için yaparız; anlamın ortaya koyduğu işi kendilerine özgü hiçbir akılcı düşünceye dayandırmaksızın yaptıklanm düşündüğümüz anda, bunun onların doğasından kaynaklanan (içgüdüsel) bir ürün olduğunu ve bu ürünün bir sanat yapıtı olarak yalnızca onları yaratana mal edilebileceğini kabul ederiz.
Bir bataklığı kazarken, kimi zaman olduğu gibi, yontulmuş bir odun parçası bulduğumuzda bunun doğanın ürünü değil, sanat ürünü olduğunu söyleriz; onu üreten neden, bunu bir amaçla yapmıştır, o odun parçası da biçimini bu amaca borçludur. Hem sonra, zorunlu olarak sahip olması gereken biçimin bir canlandırmasını, sonuçsallığından önce gelen kendi nedeni içinde oluşturacak tarzda -bu arada, söz konusu neden, sonucu kesin olarak düşündürtecek ölçüde olmaksızın- meydana getirilmiş her şeyde (bu, arılarda bile böyledir) sanatın varlığını kuşkusuz fark ederiz; kaldı ki, bir şeyi mutlak biçimde sanat yapıtı olarak nitelediğimizde, onu doğanın ortaya koyduğu bir sonuçtan ayırt etmek için, bu nitelemenin her zaman insan elinden çıkmış bir yapıtı ifade ettiğini düşünürüz.
2. İnsan becerisi olarak sanat, (yapabilme'nin, bilme'den farklı oluşu gibi) bilim'den de farklıdır; kılgısal yeterliliğin kuramsal yeterlilikten ya da tekniğin kuramdan farklı oluşu gibi (örneğin alan ölçme ile geometri arasındaki fark gibi). Ve bu ölçüler içinde, yapılması gereken şeyi, onu yapma yeterliliğine sahip olduğumuz için, yapılmasını basitçe bilmemiz, dolayısıyla da ulaşılmak istenen sonucu yeterince bilmemiz yüzünden, sanatın kurucu öğesi olarak nitelemeyiz, Sanatın alanına yalnızca, basit bir olgu olarak yapma bilgisini edinmiş olduğumuz için, en kusursuz biçimde yapma becerisine sahip olmadığımız şeyler girer. Camper bize, en iyi ayakkabıyı yapmamız için gerekli özellikleri tam olarak sıralıyordu ama kendisi hiçbir biçimde bir ayakkabı yapma becerisine sahip değildi.
3.Sanat, zanaat'tan da farklıdır; ilkine liberal (ya da kafa işi) sıfatı verilir, İkincisi ticari sanat olarak da adlandırılabilir. İlkinin, bir oyun olmaktan öte, hiçbir amaca hizmet etmediği (başarısız), yani özünde hoş bir etkinlik olduğu, İkincisinin de ortaya bir iş koyan, yani özünde hoş olmayan (zorluk veren) ve yalnızca sonucu bakımından çekici olan (örneğin kazanç sağladığı için), dolayısıyla da insanlara zorlayıcı biçimde dayatılabilen bir etkinlik olarak düşünülür.
Meslekler içinde saatçilerin sanatçı, demircilerin de tersine, zanaatçı sayılıp sayılamayacağını anlamak için konuyu, bizim burada benimsediğimizden farklı bir açıdan bakıp değerlendirmek gerekir; çünkü o durumda, görüş açısı olarak, bir saati ya da bir demir işini gerçekleştirmek için zorunlu olarak sahip olunması gereken beceriler arasındaki oranı ölçü almak gerekir. Yedi liberal sanat olarak adlandırılan sanatlar içinde, bunlardan bazılarının bilim, bazılarının meslek sayılıp sayılamayacağını belirlemeye gelince, ben burada bu konuyu tartışmak istemiyorum. Buna karşılık, liberal sanatlarm hepsinde, yani ele alman durumların hepsinde belirli bir zorlama boyutunun ya da söylendiği gibi, bir mekanizmanın varlığından söz edilebilir; öyle ki, bu boyut olmaksızın, sanat alanında özgür olması ve yalnızca yapıtın harekete geçirmesi gereken akıl hiçbir varlık gösteremez ve bütünüyle etkisiz hale gelir (bu konuda, şiirde dilin titizlikle kullanılması ve zengin olması yanında, düzgün deyişin ve ölçünün gözetilmesinin oynadığı rol örnek verilebilir); birçok yeni eğitimcinin her türlü zorlamayı kaldırıp, eskiden çalışma ürünü olan işi basit bir oyuna dönüştürmekle bir liberal sanata olası en iyi katkıyı sağladığını düşündüğü bir ortamda bunun boş bir anımsatma olduğu söylenemez.
Kant, Yargılama Yetisinin Eleştirisi
*Sanat Yapıtı | B. Lenoir | yky | çev. aykut Derman