Orwell, Büyük Biraderimiz

1984, Orwell'in sanatının tacıdır ve kuşku götürmez biçimde, dikenlerden oluşmuş bir taçtır bu.
George Orwell, edebiyat dünyasına damgasını vururken bir yandan da, çevresindeki mutsuzluğa mahkûm dünyayı düzeltmeye çalışıyordu. Gerçek bir liberal olduğundan, küçük şeyler aracılığıyla düzeltmeye çalışıyordu dünyayı. Programlar Pogromları* getiriyor. O halde, güllerle kurbağalara ya da daha anlamlı olduğunu düşünüyorsanız, sanata ve edebiyata dönün. Alçakgönüllü kurtuluşumuz işte burada, 'gereksiz olan'da yatıyor.

Orwell bir makalesinde şöyle diyordu: "Bugün dünyada var olan dev hınç birikimini daha da genişletmek için en iyi yol, Yahudilerle Araplar, Almanlarla Çekoslovaklar vb. arasında, her maçta yüz bin kişilik karışık bir izleyici kitlesinin hazır bulunacağı bir futbol turnuvası düzenlemektir." Kurallara uyulmasa bile, teke tek oynandığı sürece, oyunlar zararsızdır. Dünyayı yıkmaya katkıda bulunan, uluslararası ölçekteki spordur. Tek kazancı, siyasal prestij ve mali çıkarlardır. Orwell de, milliyetçilik sorununu genelinde ele alır. Birmanya'da devlet görevlisi olarak bulunduğu sırada yüz yüze geldiği ingiliz enperyalizmi kötüdür, ama onu siyaset sahnesinden silen yeni emperyalizm türleri daha da kötüdür. Tüm uluslar iğrençtir, ama bazıları ötekilerden de iğrençtir. Orwell pek de çekici olmayan, bu dolambaçlı yoldan yurtseverliğe varır. Bazılarımız için, bu en temiz yoldur. Güllere, kurbağalara, sanata inanırız ve biliriz ki, kurtuluş, kurtuluşun küçücük bir kırıntısı, ancak bu yolda bulunabilir. Siyasal alanda bulamayız kurtuluşu, aldatılmaya da niyetimiz yoktur, ama seçtiğimiz, kötüler arasında en az kötü olandır. Böylece, yüreklerimizi ve beyinlerimizi zedelemeden yurtsever oluruz.

Pek huzurlu bir çözüm değildir bu, ama huzur arıyorsak, Orwell'i izleyemeyiz. Kitaplarına yaslanmak isteriz, iğne gibi battıklarını fark ederiz.

Programlar Pogromları* getiriyor. O halde, güllerle kurbağalara ya da daha anlamlı olduğunu düşünüyorsanız, sanata ve edebiyata dönün. Alçakgönüllü kurtuluşumuz işte burada, 'gereksiz olan'da yatıyor.

Orwell bir makalesinde şöyle diyordu: "Bugün dünyada var olan dev hınç birikimini daha da genişletmek için en iyi yol, Yahudilerle Araplar, Almanlarla Çekoslovaklar vb. arasında, her maçta yüz bin kişilik karışık bir izleyici kitlesinin hazır bulunacağı bir futbol turnuvası düzenlemektir." Kurallara uyulmasa bile, teke tek oynandığı sürece, oyunlar zararsızdır. Dünyayı yıkmaya katkıda bulunan, uluslararası ölçekteki spordur. Tek kazancı, siyasal prestij ve mali çıkarlardır. Orwell de, milliyetçilik sorununu genelinde ele alır. Birmanya'da devlet görevlisi olarak bulunduğu sırada yüz yüze geldiği ingiliz enperyalizmi kötüdür, ama onu siyaset sahnesinden silen yeni emperyalizm türleri daha da kötüdür. Tüm uluslar iğrençtir, ama bazıları ötekilerden de iğrençtir. Orwell pek de çekici olmayan, bu dolambaçlı yoldan yurtseverliğe varır. Bazılarımız için, bu en temiz yoldur. Güllere, kurbağalara, sanata inanırız ve biliriz ki, kurtuluş, kurtuluşun küçücük bir kırıntısı, ancak bu yolda bulunabilir. Siyasal alanda bulamayız kurtuluşu, aldatılmaya da niyetimiz yoktur, ama seçtiğimiz, kötüler arasında en az kötü olandır. Böylece, yüreklerimizi ve beyinlerimizi zedelemeden yurtsever oluruz.

Pek huzurlu bir çözüm değildir bu, ama huzur arıyorsak, Orwell'i izleyemeyiz. Kitaplarına yaslanmak isteriz, iğne gibi battıklarını fark ederiz. Orwel'ın kitapları, bizden sonraki kuşaklar için bile, her şeyin çözümlendiği bir geleceğin rahatlatıcı umudunu taşımaz. Mistik bir bakış açısı bile getirmez. Orwell'in tek getirdiği, yakınımızdaki küçük şeylere, iyiliğe, barışa ve doğruluğa olan inançtır.
Orwell, dilin, yazının duruluğu konusunda, tutkuya varan bir titizlik gösterirdi. Tehlikeli olmakla birlikte, gerekli bir oyundu oynadığı. Gerekliydi, çünkü dilin gerilemesi, düşüncenin de gerilemesidir ve bu, iletişimin zedelenmesi anlamına gelir. Orwel'a göre özgürlük, yazıyla ilintilidir ve özgürlüğü yok etmek isteyen bürokratlar kötü konuşur, kötü yazarlar; anlamın, bütün anlamın kaybolduğu cümlelere sığınırlar. Her yurttaşın, özellikle de gazetecilerin görevi, bu tür cümle ve sözcükleri yakalayıp bunlara karşı savaşmaktır. Bu kaba, kısır dile karşı savaşımında Orwell tek başına değildir, ama büyük çoğunluk, soruna estetik açıdan, alayla yaklaşır. Orwel'ı başkalarından ayıran, konuya sonsuz bir ciddiyetle eğilmesi ve dille özgürlük arasında doğrudan bağlantı kurmasıdır.

E. M. FORSTER

*Pogrom: Yahudi kırımı.

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski