(...) Kısacası, adalet kendinde iyidir, tıpkı Kant’ın iyi istenci gibi ve bu nedenle iyi istenç bunu bilmezden gelemez. Ödevini yapmak; elbette. Ama adalet pahasına değil, adalete karşı hiç değil! Zaten bu nasıl mümkün olabilir ki? Çünkü ödev adaleti gerektirir, -bunu söylemek bile gereksiz- çünkü ödev, gereklilik ve kısıtlama olarak adaletin ta kendisidir. Adalet, diğer erdemler gibi bir erdem değildir. Hepsinin ufkudur adalet ve onların birlikte var olmalarının yasasıdır. “Eksiksiz erdem” diyordu Aristoteles. Her değer adaleti gerektirir; her insanlık onu talep eder. Yine de mutluluğun yerini tutamaz (hangi mucizeyle yapabilir ki bunu?); ama adaletten muaf mutluluk da olamaz.
Bu, Kant’ta rastlanan, Dostoyevski’de, Bergson’da, Camus ya da Jankelevitch’de rastlanacak -az isim saydığım için affedin!- bir sorundur: İnsanlığı kurtarmak için masum birini mahkûm etmek gerekse (bir çocuğa işkence yapmak, der Dostoyevski), buna razı olunur mu? Hayır cevabını verir hepsi. Bu zahmete değmez, daha doğrusu bu bir zahmet değil ancak bir alçaklık, iğrençlik olur. “Çünkü eğer adalet yok olursa,” der Kant, “insanların yeryüzünde yaşıyor olmasının bir değeri kalmaz.” Yararcılık burada sınırına dayanır. Eğer adalet örneğin Epikuros’un olmasını istediği gibi, bir yararlılık sözleşmesinden başka bir şey olmasaydı, Bentham’ın ya da Mill’in istediği gibi kolektif rahatın, refahın azamileştirilmesinden başka bir şey olmasaydı, hemen hemen herkesi mutluluğu için birkaç kişinin mutluluğunu, onaylarını almadan, hattâ tamamen masum ve savunmasız olsalar bile, feda etmek doğru olabilirdi. Oysa, adaletin yasakladığı ya da yasaklaması gereken şey budur. Bu noktada, Kant’tan sonra, Rawls haklıdır: Adalet, refah ya da başarıya, verimliliğe yeğ tutulur ve daha değerlidir ve -çok sayıda kişinin mutluluğu için bile olsa- bunlara feda edilemez. Zaten adaleti meşru olarak feda edebileceğimiz bir şey var mıdır? Adalet olmadan ne meşruiyet olur ne de gayrimeşruiyet. Ve ne adına feda edebiliriz? İnsanlık bile, mutluluk bile, sevgi bile, adalet olmadan, mutlak olarak değer taşımaz. Sevgide adaletsiz olmak, adaletsiz olmaktır -ve sevgi gözdeleri kayırmaktan ya da taraflı davranmaktan başka bir şey olamaz. Kendi mutluluğu için ya da insanlığın mutluluğu için adaletsiz olmak, adaletsiz olmaktır -ve mutluluk da bencillikten ya da rahat düşkünlüğünden başka bir şey olamaz. Adaletin yokluğunda değerler değer olmaktan çıkar (çıkarın ya da dürtünün gerekçesi olurlar yalnızca) ya da hiçbir değer taşımazlar. (...)
*andre comte-sponville - büyük erdemler risalesi - istanbul bilgi üniveristesi y. 2004 syf 76