11. SINIF FELSEFE DERSİ 2025 II. DÖNEM II. ORTAK YAZILI ÇALIŞMA NOTLARI


Kant’ın Bilgi Teorisinin Temel İlkeleri

1. A Priori ve A Posteriori Bilgi Ayrımı

A priori bilgi: Deneyimden önce gelen, doğuştan gelen ya da akıldan çıkan bilgidir. Örnek: "Bütün bekarlar evli değildir."
A posteriori bilgi: Deneyimle kazanılan bilgidir. Örnek: "Yağmur yağıyor."

2. Analitik ve Sentetik Yargılar

Analitik yargılar: Öznenin içinde zaten bulunan bilgi açıklanır. (Örnek: "Üçgen üç kenarlıdır.")
Sentetik yargılar: Öznenin dışında yeni bir bilgi eklenir. (Örnek: "Bu masa kahverengidir.")

Kant'ın devrimsel katkısı:

"Sentetik a priori yargılar"ın mümkün olduğunu savunmasıdır.
Yani: Deneyimden bağımsız olarak bilinebilen ama aynı zamanda yeni bilgi katan yargılar.

Bilgi Nasıl Mümkün Olur?

Kant’a göre:
-Zihnimiz aktif bir yapıya sahiptir.
-Dış dünyadan duyular yoluyla gelen ham veriler (fenomenler), zihnin kendi kategorileri ve biçimleri içinde düzenlenir.

3. Zihnin Biçimleri (Formları)

Duyu alanında: Zaman ve mekân, tüm deneyimlerin çerçevesidir. Bunlar dış dünyada değil, zihnimizin yapısındadır.

Anlama yetisinde: 12 kategori (neden-sonuç, birlik, çokluk, zorunluluk gibi kavramlar) vardır. Bunlar aracılığıyla ham veriler bilgiye dönüşür.

Noumen ve Fenomen Ayrımı

Fenomen: İnsan deneyiminin konusu olan, bilinebilen şeylerdir.
Noumen: "Şeyin kendisi"dir (das Ding an sich). İnsan zihninin kategorilerine girmediği için bilinemeyen varlık alanıdır.

Kant’a göre biz sadece fenomenleri biliriz; gerçekliğin kendisi olan noumen bizim için bilinemezdir.

Kant’ın Bilgi Kuramının Önemi

-Rasyonalizm ile empirizmi birleştirir.
-Zihnin bilgi üzerindeki aktif rolünü vurgular.
-Modern felsefenin temelini atar.

-Kant, bilgi Teorisi videosu
-Kant Ahlak Felsefesi videosu


***


Hegel Felsefesinin temel özellikleri 

Hegel’in felsefesi, Batı düşünce tarihinde derin etkiler bırakmış, sistemli ve bütüncül bir düşünce sistemidir. Özellikle diyalektik yöntemi, tarih anlayışı ve tin (geist) kavramı ile öne çıkar.

1. Diyalektik Yöntem

Hegel’in düşünce sisteminin temeli diyalektiktir. Bu yöntem, gelişmenin karşıtlıklar üzerinden olduğunu savunur:

Tez: Bir düşünce ya da durum.
Antitez: Tezin karşıtı, ona zıt olan durum.
Sentez: Tez ve antitezin çatışmasından doğan yeni, daha yüksek aşama.

Örnek:

Tez: Bireysel özgürlük
Antitez: Toplumsal düzenin gerekliliği
Sentez: Hukuki devlet (birey ve toplum arasında denge)

2. Tinin (Geist) Gelişimi

Hegel’e göre gerçeklik tek bir bütünlük olan Tin'in (Almanca: Geist) kendini açması ve farkına varması sürecidir.

Tinin üç aşaması vardır:

Öznel Tin: Bireysel bilinç (ruh, zihin, düşünme)

Nesnel Tin: Toplum, hukuk, ahlak, devlet

Mutlak Tin: Sanat, din ve felsefe yoluyla tinin kendini tam anlamıyla gerçekleştirmesi

3. Tarih Felsefesi

Hegel’e göre tarih, tinin özgürlüğe doğru gelişiminin anlatısıdır.

"Dünya tarihi özgürlüğün gerçekleşme sürecidir."

Her tarihsel dönem, bir bilinç düzeyini yansıtır. Toplumlar diyalektik gelişimle daha yüksek özgürlük aşamalarına ulaşır.


4. Gerçek olan akılsaldır, akılsal olan gerçektir.

Hegel’in ünlü sözü “Gerçek olan akılsaldır, akılsal olan gerçektir” (Almanca: Was vernünftig ist, das ist wirklich; und was wirklich ist, das ist vernünftig) felsefesinin temel taşlarından biridir ve genellikle yanlış anlaşılmaya açıktır. Bu ifadenin anlamını açmak için Hegel’in “gerçek” ve “akıl” kavramlarını nasıl kullandığına dikkat etmek gerekir.

Bu Söz Ne Anlama Gelir?

1. “Gerçek olan akılsaldır”

Yani: Gerçekliğin (tarihteki olaylar, devlet, hukuk, toplum düzeni vb.) arkasında rasyonel bir yapı, bir “akıl” vardır.

Hegel’e göre tarih rastgele olayların toplamı değildir; her şey bir mantıksal süreç içinde gelişir.

Gerçeklik, gelişen ve kendini gerçekleştiren Tin’in (geist) bir ürünüdür.

Bu yüzden içinde yaşadığımız toplum düzeni, devlet yapısı gibi şeyler salt tesadüfî değil, aklın bir yansımasıdır.

2. “Akılsal olan gerçektir”

Yani: Gerçekliğe dönüşen her şey, aklın ilkelerine uygun olarak var olabilir.

Hegel’e göre sadece soyut fikirler değil, gerçekliğe dönüşmüş fikirler değerlidir.

Yani bir düşünce ne kadar mantıklı olursa olsun, gerçek dünyada bir karşılık bulmuyorsa henüz “gerçek” olmamıştır.

Akıl ancak tarihte ve toplumsal kurumlarda somutlaştığında tam anlamıyla gerçeklik kazanır.

Diyalektik İçerik

Bu söz, Hegel'in diyalektik düşüncesine dayanır:

Gerçeklik, sürekli bir gelişim ve çelişkiler üzerinden ilerleyen akılsal bir süreçtir.

Hegel bu anlamda aklı donmuş, değişmez bir yapı olarak değil; tarihte, toplumda, devlette ve bireyde gelişen bir süreç olarak görür.


⚠️ Yanlış Anlaşılma Uyarısı

Bu ifade bazen şöyle yanlış yorumlanır:

“Mevcut olan her şey doğrudur.” (Yani şu an var olan devlet, düzen, güç ilişkileri haklıdır.)

Ama Hegel’in kastettiği bu değildir.

O, akla uygun olan düzenin zamanla tarih içinde gelişip ortaya çıkacağını ve kendini gerçekleştireceğini savunur.

5. Mutlak İdealizm

Hegel, idealizmin (gerçekliğin temelinde düşünce/idea vardır) temsilcisidir.

Ona göre madde değil, düşünce (idea, tin) asıl temeldir.

Ancak bu düşünce durağan değil, tarihsel bir süreç içinde gelişen bir yapıdadır.


Sanat, Din ve Felsefe

Sanat: Tinin kendini duyusal biçimde ifade etmesidir.

Din: Tinin semboller yoluyla kendini kavramasıdır.

Felsefe: Tinin kendini en üst düzeyde, kavramsal olarak anlamasıdır.


Felsefe, tinin "kendini bilmesi" sürecinin son aşamasıdır.


Hegel Felsefesinin Etkisi

Karl Marx, Hegel’in diyalektiğini "tarihsel materyalizme" çevirmiştir.

20. yüzyıldaki birçok düşünür (örneğin Sartre, Kojeve, Adorno) Hegel’den etkilenmiştir.

Hegel’in fikirleri özellikle devlet, tarih ve özgürlük anlayışları bakımından felsefeye yeni bir yön kazandırmıştır.


Hegel videosu


***


19. YY felsefesinin genel özellikleri 

1. İdealizm ve Alman Felsefesinin Yükselişi

Alman İdealizmi bu döneme damgasını vurur. Kant ile başlayan bu akım, Fichte, Schelling ve özellikle Hegel ile sistemli hale gelir.

Gerçekliğin temelinde düşünce/idea olduğu savunulur.

Hegel'in diyalektik yöntemi, birçok filozof üzerinde etkili olur.


2. Tarihselcilik ve Diyalektik Düşünce

Tarih, ilk kez felsefenin merkezine alınır.

Hegel’e göre tarih, özgürlüğün ve tinin gelişim sürecidir.

Diyalektik düşünce (tez – antitez – sentez), tarih ve toplum analizinde temel yöntem haline gelir.


3. Birey, Toplum ve Yabancılaşma

Birey-toplum ilişkisi felsefenin önemli konularından biri olur.

Liberalizm, sosyalizm, milliyetçilik gibi politik düşünceler felsefede tartışılır.

Karl Marx, bireyin üretim süreçlerinde yabancılaşmasını ele alarak hem felsefeye hem siyasete yön verir.


4. Bilim, Pozitivizm ve Eleştirisi

Sanayi Devrimi’nin ve bilimsel ilerlemenin etkisiyle bilim yüceltilir.

Pozitivizm (olguculuk): Auguste Comte ile gelişir. Sadece gözlemlenebilen olguların bilgisi değerlidir denir.

Ancak bu aşırı bilimcilik anlayışı daha sonra Nietzsche gibi düşünürlerce eleştirilir.


5. Ahlak ve Din Eleştirisi

Aydınlanma’nın etkisiyle din eleştirisi devam eder.

Feuerbach ve Marx, dini “insanın kendi yarattığı bir yanılsama” olarak yorumlar.

Nietzsche, “Tanrı öldü” sözüyle geleneksel ahlak ve din anlayışlarını sorgular.


6. Felsefenin Siyasi ve Toplumsal Etki Kazanması

Felsefe artık sadece soyut düşüncelerle değil, toplumsal pratiklerle de ilgilidir.

Marx'ın felsefesi, devrimci politikaya yön verir.

Hukuk, ekonomi, tarih ve sanat gibi alanlar felsefi analizlerle bütünleştirilir.


7. Varoluşçuluğun Temelleri

20. yüzyılın sonlarına doğru, bireyin iç dünyasına, özgürlüğüne ve kaygılarına odaklanan düşünceler ortaya çıkar.

Søren Kierkegaard, varoluşçuluğun öncüsü olarak bireyin seçim, inanç ve kaygılarını merkeze alır.

Arthur Schopenhauer (1788–1860), 19. yüzyıl Alman filozofudur ve özellikle karamsar dünya görüşü, irade kavramı ve Doğu felsefesinden etkilenmiş ahlak anlayışıyla tanınır. Onun felsefesi, hem Kant’ın hem de Doğu düşüncesinin (özellikle Budizm ve Hinduizm) etkilerini taşır.


***


Schopenhauer Felsefesinin Temel Özellikleri

1. İrade Olarak Dünya (Die Welt als Wille und Vorstellung)

Schopenhauer’in başyapıtıdır. Bu eserinde dünyayı iki yönlü açıklar:

Temsil (Vorstellung): Dünya bize duyular ve zihin yoluyla görünen, yani algılanan dünyadır. Bu yönüyle Kant’ın “fenomen” kavramına benzer.

İrade (Wille): Temsilin ardında, kör, bilinçsiz, amaçsız bir istek gücü vardır. Bu güç evrendeki her şeyin temelinde yatar.

🗣 “Dünya benim tasavvurumdur.”

🗣 “İradenin nesnel görünümleri olarak doğa, insan, canlılar vardır.”


2. İrade Nedir?

Schopenhauer’a göre her şeyin temelinde akıl değil, irade vardır.

İnsan da dahil olmak üzere tüm varlıklar, bu kör yaşam iradesi ile hareket eder.

Bu irade sürekli istek, arzu, eksiklik üretir — bu da acıya neden olur.

🔁 İrade → Arzu → Tatminsizlik → Acı

Bu yüzden Schopenhauer, hayatı temelde acı verici bir süreç olarak görür.

Ona göre mutluluk geçici bir tatmindir, asıl hâl acıdır.


3. Karamsar Yaşam Görüşü

Hayat anlamsız arzuların döngüsüdür.

İnsan bir şeyi ister, elde eder, sonra başka bir şeyi ister.

Bu döngü asla bitmez → sürekli tatminsizlik ve mutsuzluk.

“Hayat bir sarkaç gibidir: Acı ile can sıkıntısı arasında gidip gelir.”


4. Ahlak Anlayışı: Merhamet ve İrade Reddi

Gerçek ahlak, başkalarının acı çektiğini anlayıp onlara zarar vermemekle başlar.

Bencillik, iradenin en açık ifadesidir. Ahlaki davranış ise bu iradeye karşı çıkmaktır.

Fedakârlık, merhamet, istekten vazgeçme Schopenhauer’in erdemli yaşam anlayışının temelleridir.


5. Sanat ve Estetik

Sanat, Schopenhauer’a göre iradeden kaçış yollarından biridir.

Estetik deneyimde insan, isteklerinden ve arzularından uzaklaşır, sadece “olan”ı izler.

Müzik, iradeye en yakın sanat türüdür çünkü doğrudan iç dünyanın yankısıdır.


6. Doğu Felsefesinin Etkisi

Schopenhauer, Batı'da Budizm ve Hinduizm’i felsefesiyle birleştiren ilk önemli düşünürlerdendir.

Arzuya karşı çıkış, iradeden vazgeçiş ve kurtuluşa ulaşma fikri, onun felsefesinde belirgindir.

Nirvana fikrine benzer şekilde, Schopenhauer da “hiçlik” ve “suskunluk”la gelen bir huzur durumunu över.


***


Friedrich Nietzsche felsefesinin genel özellikleri


Friedrich Nietzsche (1844–1900), 19. yüzyıl felsefesinin en özgün, radikal ve etkili düşünürlerinden biridir. Onun felsefesi, Batı düşüncesinin temel değerlerini (ahlak, din, hakikat anlayışı) kökten sorgular. Varoluşçuluk, postmodernizm ve psikoloji gibi alanlarda derin etkiler bırakmıştır.


1. Tanrı’nın Ölümü (Gott ist tot)

Nietzsche’nin en ünlü ifadesidir: “Tanrı öldü.”

Bu bir teolojik değil, kültürel ve ahlaki bir tespittir.

Modern insan, artık Tanrı’ya, dine ve geleneksel değerlere inanmamaktadır.

Ancak bu inanç kaybı, boşluk ve anlamsızlık yaratır: “Değerlerin çöküşü” başlar.

"Tanrı öldü, onu biz öldürdük."


2. Ahlak Eleştirisi: Köle Ahlakı ve Efendi Ahlakı

Nietzsche, geleneksel (Hristiyan) ahlakı zayıfların ürettiği “köle ahlakı” olarak görür.

Bu ahlak, itaati, alçakgönüllülüğü, acıyı övmeyi değerli sayar.

Karşısına “efendi ahlakı”nı koyar: Güç, yaratıcılık, yaşamı onaylama, gurur gibi erdemleri yüceltir.

Geleneksel ahlak = zayıfın tepkisidir.

Gerçek erdem = yaşamı olumlamak ve güçle eylemektir.


3. Güç İstenci (Wille zur Macht)

Varlığın temelinde akıl veya irade değil, güç istemi vardır.

Her canlı (özellikle insan), kendini gerçekleştirmek, üstün olmak ve sınırlarını aşmak ister.

Bu, fiziksel şiddet değil; yaratıcılık, kendini aşma ve dönüşüm dürtüsüdür.


4. Üstinsan (Übermensch)

Tanrı öldüyse, insan artık kendi değerlerini kendi yaratmalıdır.

Üstinsan, geleneksel ahlakın ötesine geçerek yeni anlamlar ve değerler yaratabilen insandır.

Nietzsche’ye göre üstinsan, sürüden ayrılan, cesur, özgür, yaratıcı kişidir.

“İnsan, aşılması gereken bir varlıktır.”

(Zarathustra’dan)


5. Ebedi Dönüş (Die Ewige Wiederkunft)

Bu bir varoluş testidir:

Yaşadığın hayatı, sonsuz kere tekrar yaşayacak olsan, yine de bu hayatı seçer miydin?

Gerçek yaşam sevgisi, acıları ve başarısızlıkları da içinde barındıran hayatı onaylamak demektir.

Bu, insanı sorumluluk almaya ve yaşamı bütün yönleriyle kabul etmeye çağırır.


6. Sanat ve Yaşam

Nietzsche’ye göre yaşam, sanat gibi yaratıcı bir faaliyet olmalıdır.

Estetik yaşam felsefesini savunur.

Gerçek filozof, yalnızca düşünen değil; yaşamını da bir sanat eseri gibi kuran kişidir.


7. Hakikat ve Felsefe Eleştirisi

Nietzsche, hakikati mutlak ve nesnel bir şey olarak görmez.

Ona göre “hakikat” dediğimiz şeyler çoğu zaman toplumun dayattığı yanılsamalardır.

Felsefe, din ve bilim, çoğu zaman insanın zayıflığını örtmek için kullanılır.

“Hakikatler, unuttuğumuz yalanlardır.”


Nietzsche videosu.


***


Kierkegaard felsefesinin temel özellikleri


Søren Kierkegaard (1813–1855), Danimarkalı filozoftur ve modern varoluşçuluğun öncüsü kabul edilir. Düşüncelerinde bireyin iç dünyası, inancı, kaygısı ve özgürlüğü ön plandadır. Sistemli felsefe yapmaktan ziyade, bireysel yaşamın derinliklerine inmeyi amaçlamıştır. Onun felsefesi, özellikle 20. yüzyılın varoluşçu, psikolojik ve teolojik düşüncelerini etkilemiştir.


1. Birey ve Öznellik

Kierkegaard’a göre felsefe bireyden başlamalıdır.

Hegel gibi sistemli, evrensel, nesnel felsefeye karşı çıkar.

Gerçek olan şey, bireyin kendi öznel varoluşudur.

“Hakikat öznel olandır.”

Birey, Tanrı karşısında tek başına sorumludur.


2. Kaygı (Angst) ve Umutsuzluk (Despair)

Kaygı, insanın özgür olduğunu ve seçim yapmak zorunda olduğunu fark ettiğinde yaşadığı varoluşsal duygudur.

Umutsuzluk, insanın kendi gerçek benliğiyle yüzleşmekten kaçmasıdır.

Bu duygular, insanı ya inkâr ya da inanca sıçrama noktasına götürür.

“Kaygı, özgürlüğün baş dönmesidir.”


3.  Varoluş Aşamaları

Kierkegaard, insan varoluşunun üç temel aşamadan geçebileceğini söyler:


Aşama Özellikleri

Estetik Aşama Zevk, haz ve yüzeysellik peşinde koşan insan. Amaçsız ve sorumsuz.

Etik Aşama Ahlaki sorumlulukla yaşamaya çalışan birey. Ciddiyet başlar.

Dinsel Aşama İmanla Tanrı’ya yönelme. Birey, aklın ötesine geçerek inanca sıçrar.

Bu aşamalar birbirini dışlar; birey, bu aşamalardan seçim yaparak geçer.


4. İnanç ve “İnancın Sıçrayışı”

Kierkegaard, inancın akılla temellendirilemeyeceğini savunur.

Gerçek inanç, çelişkiler karşısında "sıçrama" yapabilmektir.

En önemli örnek: Hz. İbrahim'in Tanrı’nın emrine uyması (İshak’ı kurban etmeye razı olması).

Bu, “teleolojik askıya alma” olarak tanımlanır: Ahlaki olan bile Tanrı’nın isteğiyle askıya alınabilir.

“İnanç, akıl yürütmeyle değil; cesaretle, atlayışla kazanılır.”


5. Hegel Eleştirisi

Hegel, evrensel akıl ve sistem düşüncesini savunur.


Kierkegaard ise bu düşünceyi “insanı yutan soyutluk” olarak görür.


Hegel’in felsefesi bireyi silikleştirirken, Kierkegaard bireyi merkeze alır.


6. Trajik Kahraman ve İnanç Kahramanı

Tragedya kahramanı (ör: Antigone), ahlaki bir çelişkide doğruyu seçer.

İnanç kahramanı (ör: Hz. İbrahim), mantığın ötesine geçerek Tanrı’ya güvenir.

İnanç kahramanı yalnızdır, anlaşılmazdır ve çelişkiyle yaşamayı göze alır.


Kierkegaard videosu


***


Pozitivizm Nedir?


Pozitivizm, 19. yüzyılda Auguste Comte tarafından geliştirilen ve felsefede, bilgi edinme sürecinde sadece deney ve gözleme dayanan, bilimsel metodu temel alan anlayıştır. Pozitivizm, metafizik ve teolojik açıklamaları reddeder; doğrulanabilir ve somut bilgiye vurgu yapar.


Pozitivizmin Temel Özellikleri

1. 🔬 Deney ve Gözleme Dayanma

Bilgi ancak duyular yoluyla elde edilen deney ve gözlemlerle doğrulanabilir.

Soyut spekülasyonlar ve metafizik açıklamalar anlamsız sayılır.


2. 📈 Bilimsel Yöntemin Üstünlüğü

Doğru bilgi ancak bilimsel yöntemle elde edilir.

Pozitivistler, doğa bilimlerinin yöntemlerinin sosyal bilimlerde de uygulanması gerektiğini savunur.


3. 🕰️ Bilginin Tarihsel Aşamaları (Comte’un Üç Aşaması)

Comte’a göre insanlık tarihi bilgi açısından üç aşamadan geçer:

Teolojik aşama: Doğa olayları tanrısal varlıklarla açıklanır.

Metafizik aşama: Soyut güçlerle açıklama yapılır.

Pozitif aşama: Bilim ve deneyle açıklama yapılır; bu en olgun aşamadır.


4. ❌ Metafizik ve Teolojiye Red

Pozitivizm, metafizik ve dini açıklamaları bilgi dışında sayar.

Bilgi sadece görünür, ölçülebilir gerçeklikten oluşur.


5. ⚖️ Nesnellik ve Tarafsızlık

Bilimde öznel yargılardan arınmış, nesnel sonuçlar aranır.

Bilim insanının kişisel inançları, duyguları bilgiye karıştırılmamalıdır.




Pozitivizmin Eleştirileri

-Metafiziği tamamen dışlaması bazı alanları açıklamada yetersiz kalır.

-İnsan deneyimindeki anlam, değer ve etik sorunları göz ardı eder.

-Sadece gözlemlenebilir gerçeklere odaklanması, insanın iç dünyasını ve kültürel boyutları görmezden gelir.


***


Karl Marx felsefesinin temel özellikleri


Karl Marx (1818–1883), felsefede tarihsel materyalizm, toplumsal sınıf mücadelesi ve kapitalizm eleştirisi ile tanınır. Onun düşüncesi sadece bir felsefi sistem değil, aynı zamanda toplumu dönüştürmeye yönelik devrimci bir teoridir. Felsefesinin amacı yalnızca dünyayı anlamak değil, onu değiştirmektir.

1. Tarihsel Materyalizm

Marx’a göre tarihin motoru maddi üretim biçimlerinin değişimidir.

Toplumlar, üretim araçlarına (toprak, makine, fabrika) ve bu araçları kullanan üretim ilişkilerine göre şekillenir.


Tarih boyunca toplumlar şu aşamalardan geçmiştir:

-İlkel komünal toplum
-Köleci toplum
-Feodal toplum
-Kapitalist toplum
-(gelecekte) Sosyalist ve komünist toplum

“Toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir.”


2. Sınıf Mücadelesi

Marx’a göre her toplumda egemen sınıf ve ezilen sınıf vardır.


Kapitalist toplumda bu çatışma:

Burjuvazi (sermaye sahipleri)


Proletarya (emekçiler, işçiler) arasında yaşanır.

Sınıf mücadelesi, toplumsal dönüşümün temel itici gücüdür.


3. Artı-Değer Kuramı ve Emek Teorisi

İşçi, emeğini satar; ancak ürettiği değerin tamamını alamaz.

Kapitalist, işçiye yalnızca yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ücret verir.

Üretilen fazlalık değer (artı-değer), kapitalistin kârıdır.

Bu sömürü düzeni, Marx’a göre kapitalizmin temelinde yatar.

“İşçinin emeğiyle zenginleşen patron, emeğin efendisidir.”


4. Altyapı – Üstyapı İlişkisi

Toplumun temelini ekonomik yapı (altyapı) oluşturur: üretim ilişkileri, üretim araçları vb.

Bu altyapı, hukuk, siyaset, din, ahlak, sanat gibi unsurları (üstyapı) belirler.

Değişim önce ekonomik temelde olur, sonra ideolojik yapılar buna göre şekillenir.


5.  İdeoloji Eleştirisi

Marx’a göre egemen sınıf, kendi çıkarlarını evrensel doğrular gibi gösteren bir ideoloji üretir.

İdeoloji, gerçekliği çarpıtarak sömürüyü görünmez kılar.

Din, Marx’a göre bu işlevi gören bir araçtır:

“Din halkın afyonudur.”


6. Yabancılaşma (Alienation)

Kapitalist düzende işçi, emeğine yabancılaşır:

Ürettiği ürüne yabancıdır (sahibi değildir),

Üretim sürecine yabancıdır (sadece küçük bir parçasıdır),

Kendi doğasına yabancıdır (yaratıcı değildir),

Diğer insanlara yabancıdır (rekabet içindedir).


7. Felsefenin Rolü: Değişim Aracı Olmak

Marx, idealist felsefeleri eleştirir.

Ona göre felsefenin görevi, dünyayı anlamaktan çok onu değiştirmektir:

“Filozoflar şimdiye dek dünyayı yalnızca yorumladılar; oysa asıl mesele onu değiştirmektir.”


***


20. YY felsefesinin temel özellikleri


20. yüzyıl felsefesi, hem yöntem hem konu bakımından büyük çeşitlilik gösteren, bilimsel ilerleme, iki dünya savaşı, teknolojik dönüşümler ve toplumsal krizlerle şekillenmiş bir dönemdir. Bu yüzyılda felsefe, yalnızca teorik düşünceyle değil, insanın varoluşsal, etik, toplumsal ve dilsel sorunlarıyla da ilgilenmiştir.

1. İki Büyük Ana Yönelim: Analitik ve Kıta Felsefesi

🔹 Analitik Felsefe

İngiltere ve ABD’de gelişmiştir.

Dil, mantık ve bilim üzerine odaklanır.

Temsilciler: Bertrand Russell, Ludwig Wittgenstein, Willard Quine, G.E. Moore

Amaç: Felsefi problemleri dilsel analizle çözmek.


🔹 Kıta (Kıtasal) Felsefesi

Avrupa kıtasında gelişmiştir (özellikle Almanya ve Fransa).

Tarih, varoluş, bilinç, özgürlük gibi büyük sorulara yönelir.

Temsilciler: Heidegger, Sartre, Foucault, Derrida

Yorumlayıcı, eleştirel ve tarihsel bir yaklaşıma sahiptir.


2. Bireyin ve Varoluşun Merkezde Olması

Varoluşçuluk (Existansiyalizm): Bireyin anlam arayışı, özgürlüğü ve sorumluluğu vurgulanır.

Sartre, Camus, Heidegger, Kierkegaard bu anlayışa katkı sunar.

Temel sorular: "Ben kimim?", "Hayatın anlamı nedir?", "Özgür müyüm?"


3. Dile Dönüş

20. yüzyılda birçok felsefeci, felsefi sorunların dilsel sorunlar olduğunu savunmuştur.

Bu yaklaşım hem analitik felsefede hem de kıta felsefesinde görülür.

Örnek: Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” anlayışı.


4.  İki Dünya Savaşı ve Toplumsal Eleştiri

Felsefe, savaşların yol açtığı yıkımı, totalitarizmi, özgürlük sorunlarını sorgular.

Eleştirel Teori (Frankfurt Okulu: Horkheimer, Adorno, Marcuse), modern toplumun baskıcı yapısını eleştirir.

Felsefe artık yalnızca bireysel değil, toplumsal ve politik sorumluluk taşır.


5. Bilim, Teknoloji ve Yapay Zeka Eleştirisi

Bilimsel gelişmeler (özellikle fizik, biyoloji, teknoloji) felsefede yeni etik ve epistemolojik tartışmalar doğurur.

Thomas Kuhn ve Karl Popper, bilimin yapısını ve gelişimini sorgular.

Etik, biyoteknoloji, çevre, yapay zeka gibi alanlara felsefi bakışlar gelişir.


6.  Postmodernizm

Gerçeklik, bilgi, kimlik gibi kavramların göreceli olduğu savunulur.


Büyük anlatılara (ilerleme, akıl, tarih yasaları) karşı kuşku duyulur.


Temsilciler: Jean-François Lyotard, Michel Foucault, Jacques Derrida


Ana fikir: Her bilgi yapısı bir güç ilişkisidir.


7. Toplumsal Cinsiyet, Kimlik ve Eylem Felsefesi

Feminizm, kimlik politikaları, ırk ve cinsiyet teorileri ön plana çıkar.

Öne çıkanlar: Simone de Beauvoir, Judith Butler, bell hooks

Felsefe, sadece soyut değil, yaşanmış deneyimleri de sorgulayan bir disiplin haline gelir.


8. Disiplinlerarası Yaklaşım

Felsefe; sosyoloji, psikoloji, edebiyat, sanat, siyaset bilimiyle iç içe geçer.

Özellikle postyapısalcı ve eleştirel düşünürler, felsefeyi kapalı bir sistem olmaktan çıkarır.


***


Fenomenoloji Nedir?

Fenomenoloji, 20. yüzyılın başında Edmund Husserl tarafından geliştirilmiş felsefi bir yöntem ve düşünce akımıdır. Temel amacı, insan deneyimlerini ve bilinç yapısını ön yargısız, doğrudan incelemektir.


Fenomenolojinin Temel Özellikleri

1. 🧐 Bilincin Doğrudan İncelenmesi

Fenomenoloji, bilincin içinde yaşanan deneyimleri, nesneleri nasıl verdiği (sunulduğu) üzerinde durur.

Dış dünyayı değil, bilincin ona nasıl anlam verdiğini araştırır.


2. ✋ Epoche (Fenomenolojik Red)

Husserl, gerçekliği incelemeden önce tüm ön kabulları, bilimsel varsayımları, inançları bir kenara bırakmayı önerir.

Bu işleme epoche veya fenomenolojik red denir.

Böylece bilincin saf deneyimine ulaşılır.


3. 👁️‍🗨️ Niyetlilik (Intentionality)

Bilinç her zaman bir şeye yöneliktir.

Yani bilincin konusu vardır; düşünceler, algılar, duygular nesnelere ilişkindir.

Bu yönelme fenomenolojinin temel prensibidir.


4. 📚 Öz ve Görünüş Ayrımı

Fenomenoloji, nesnenin özünü (eidetic essence) bulmaya çalışır.

Nesnenin bizim bilincimizde nasıl göründüğü (fenomen) ile nesnenin kendisi arasındaki ilişki incelenir.

Ama burada önemli olan, bilince verilen özgün anlamdır.


5. 🌟 Yaşantıların Betimlenmesi

Fenomenoloji, yaşantıları, algıları, duyguları ayrıntılı ve tarafsız olarak betimler.

Teorilerden ve genellemelerden uzak, doğrudan deneyimlere odaklanır.


Fenomenolojinin Etkileri ve Gelişimi

Martin Heidegger: Husserl’in öğrencisi, fenomenolojiyi ontoloji (varlık felsefesi) ile ilişkilendirdi.

Maurice Merleau-Ponty: Bedensel deneyim ve algı üzerine odaklandı.

Jean-Paul Sartre: Varoluşçuluğa katkı sağladı.

Fenomenoloji, psikoloji, sosyoloji, edebiyat, teoloji gibi alanlarda geniş uygulama alanı buldu.


***


Varoluşculuğun (Egzistansiyalizm) Temel Özellikleri

Varoluşçuluk (egzistansiyalizm), 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkıp 20. yüzyılda özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde etkili olmuş bir felsefi akımdır. İnsan varoluşunu, bireysel deneyimi ve özgürlüğü merkezine alır. İşte varoluşçuluğun temel özellikleri:


🔹 1. Varoluş özden önce gelir

Varoluşçuluğun en temel ilkelerinden biridir. Jean-Paul Sartre’ın ifadesiyle:

“İnsan önce vardır, sonra kendini tanımlar.”


Yani insan doğuştan belirli bir özle (karakter, amaç, görev) gelmez; kendi seçimleriyle kim olduğunu belirler.


🔹 2. Bireycilik ve özgürlük

İnsan, kendi kararlarını verme özgürlüğüne sahiptir.

Bu özgürlük, aynı zamanda sorumluluk getirir: Kendi yaşamının anlamını yaratmak bireyin görevidir.


🔹 3. Anlamsızlık ve hiçlik duygusu

Varoluşçulara göre dünya nesnel olarak anlamlı değildir.

İnsanlar bu anlamsızlık karşısında bunalım, kaygı, boşluk (hiçlik) hissederler.

Ancak bu durum bir çaresizlik değil, insanın kendi anlamını yaratması için bir fırsattır.


🔹 4. Kaygı ve varoluşsal bunalım

İnsan, özgür olduğu için seçim yapmak zorundadır ve bu seçimlerin sonuçlarından kaçamaz.

Bu durum “varoluşsal kaygı”yı doğurur. Bu kaygı, psikolojik değil, felsefidir.

Kaygı, bireyin özgürlüğünü ve sorumluluğunu fark ettiğinde ortaya çıkar.


🔹 5. Otantiklik (özgünlük)

Kişinin kendi içsel değerlerine göre yaşaması, toplumun kalıplarına göre değil.

Otantik insan, sahte rollerden ve toplumsal beklentilerden sıyrılıp kendi benliğini gerçekleştiren insandır.


🔹 6. İlişkisizlik ve yabancılaşma

Varoluşçu düşüncede birey çoğu zaman evrenle, toplumla ve hatta kendisiyle yabancılaşmış hisseder.

İnsan dünyaya “atılmıştır” (Heidegger), ne neden doğduğunu bilir, ne de nereye gittiğini.


🔹 7. Ölüm bilinci

Varoluşçular için ölüm, yaşamı anlamlandıran temel unsurlardan biridir.

Ölümün kaçınılmazlığı, insanı yaşarken bilinçli ve anlamlı tercihler yapmaya zorlar.


🧠 Öne Çıkan Temsilciler

Søren Kierkegaard – İlk varoluşçu olarak kabul edilir. İnanç ve bireysel sorumluluk üzerinde durur.

Friedrich Nietzsche – Tanrı’nın öldüğünü ilan eder; bireyin kendi değerlerini yaratmasını savunur.

Jean-Paul Sartre – Ateist varoluşçuluğun temsilcisidir. Özgürlük ve sorumluluk ilişkisi ön plandadır.

Martin Heidegger – Varlık, zaman ve ölüm üzerine yoğunlaşır.

Albert Camus – Absürdizm düşüncesiyle yakındır; yaşamın anlamına karşı “başkaldırıyı” önerir.


***


Hermeneutik Nedir?

Hermeneutik kelimesi Yunanca hermeneuein (yorumlamak, anlamak) fiilinden gelir. Felsefede ve sosyal bilimlerde metin, dil, anlam ve yorum üzerine odaklanan bir kuram ve yöntemdir.


Hermeneutik’in Temel Özellikleri

1. 📖 Yorumlama Sanatı ve Bilimi

Hermeneutik, özellikle metinlerin, yazılı ya da sözlü anlatımların doğru anlaşılması ve yorumlanmasıyla ilgilenir.

Başlangıçta kutsal metinlerin yorumlanması için geliştirilmiş olsa da, günümüzde tarih, hukuk, edebiyat, felsefe gibi alanlarda kullanılır.


2. 🔄 Anlama Döngüsü (Hermeneutik Çember)

Anlamaya ulaşmak için parça ve bütün arasında sürekli bir ilişki kurulur.

Bir parçayı anlamak için bütünü, bütünü anlamak için parçayı bilmek gerekir.

Bu karşılıklı etkileşim sürekli devam eder.


3. 🧠 Ön Yargıların Rolü

Anlamaya başlamadan önce kişinin ön bilgileri, kültürel bağlamı ve ön yargıları devrededir.


Hans-Georg Gadamer’e göre bu ön yargılar tamamen olumsuz değil, anlamaya katkıda bulunabilir.


4. 🌍 Tarihsel ve Kültürel Bağlam

Yorumlama süreci, metnin yazıldığı tarihsel ve kültürel bağlamı dikkate almalıdır.

Bu bağlam olmadan metnin tam anlamı anlaşılamaz.


5. 🗣️ Dil ve Anlam İlişkisi

Dil, insan deneyiminin temelidir; anlam dil yoluyla ortaya çıkar.

Hermeneutik, dilin bu anlam üretme sürecine yoğunlaşır.




***


Analitik Felsefe Nedir?

Analitik felsefe, 20. yüzyılın başlarında İngiltere ve Amerika’da ortaya çıkan ve felsefi sorunları dil, mantık ve bilimsel yöntemlerle çözmeye çalışan bir felsefe akımıdır. Amaç, felsefi problemleri net ve açık bir biçimde analiz ederek çözüme ulaştırmaktır.


Analitik Felsefenin Temel Özellikleri

1. 🔍 Dil Analizi

Felsefi sorunların büyük bölümü dilin yanlış veya belirsiz kullanılması yüzünden ortaya çıkar.

Analitik filozoflar, dili dikkatle inceleyerek, kavramların ve önermelerin anlamını açıklamaya çalışır.

Bu yüzden dil felsefesi analitik felsefenin önemli bir alanıdır.


2. 🧩 Mantık ve Kavramsal Netlik

Modern mantığın gelişimi (özellikle Frege, Russell ve Wittgenstein sayesinde) analitik felsefenin temel araçlarından biri oldu.

Mantıksal tutarlılık, açık kavramlar ve kesin çıkarımlar önemsenir.


3. 📊 Bilimsel Yaklaşım

Analitik filozoflar felsefeyi bilimlerle uyumlu ve bilimsel yönteme uygun olarak görmek ister.

Felsefi sorunlar, bilimsel verilere ve mantıksal analizlere dayanarak çözülebilir.


4. ❌ Metafizik Eleştirisi

İlk dönem analitik filozofları (özellikle erken Wittgenstein ve A.J. Ayer gibi pozitivistler) geleneksel metafiziği anlamsız ve çözülemez buldular.

Anlamlı cümleler, deneyle doğrulanabilir olmalıdır.


5. 📚 Parçacıl Yaklaşım

Problemler, genellikle karmaşık sistemlerden çok küçük parçalara bölünerek ele alınır.

Böylece daha net ve sistematik çözümler bulunabilir.







Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski