Nietzsche: "Sanat yaşamın önemli uyarıcısıdır."

Nietzsche
Sanatın oynadığı rolün çözümlenmesinin Nietzsche'nin düşüncesinde, kaleme aldığı ilk yapıtından başlayarak öncelikli bir yeri vardır. Önceleri onun için söz konusu olan, sanatın özel etkileri üzerine düşünmek ya da Tragedyanın Doğuşu'na dönüşünün de ortaya koyduğu gibi, sanattan belirli sınırlar içinde yararlanmak değildi: "Sanat ile gerçek arasındaki ilişki, üzerinde kafa yorduğum ilk konular içinde yer alır. Bu ikisinin birbirine düşman oluşu şimdi bile beni inanılmaz bir korkuyla boğuyor. İlk kitabım bu olguya adanmıştı. Tragedyanın Doğuşu sanata inanır ve bu inanışın geri planında, insanın gerçekle birlikte yaşayamayacağı olgusu vardır" (La Volonté de puissance, II, III, § 557). Bu sözün yalnızca sonucu bile sorunun bütünüyle tersine çevrildiğini ortaya koyuyor: Sanat ile gerçeğin birbirine düşmanlığı izleği Platon'un Devlet’inden bu yana beylik bir düşünce haline gelmiş olmakla birlikte, sanat ilk kez gerçeğe karşı savaşmak için kullanılıyor, onun kılık değiştirme gücü hem kabul ediliyor, hem yüceltiliyor, sanatçı bir yalana olarak düşünür için örnek oluşturuyordu. Sanat, bilginin dünyanın çeşitlilik ve çelişiklik özelliğinin olumsuzlanması, yaşama karşı çıkan bir basitleştirme olması ölçüsünde bilginin karşıtıdır. Başka bir yaşam, daha iyi bir dünya isteyen, kendi değerlerini ortaya koymak ve Tragedyanın Doğuşu'ndaki Sokrates gibi, kendi zayıflığını zafere ulaştırmak için yaşama karşı çıkan kişi, gerçeği de ister. Bilgi, tepkisel yaşamın hizmetindedir. Dünyanın acımasızlığına neşe içinde meydan okumak için daha büyük bir güç gerekir; trajik olan işte budur: "Savaşım, aa, olayların yıkımı bize şimdi gerekli gibi görünüyor [...] Dehşet ve acıma duygularına karşılık, yaşamanın mutluluğuna varıyoruz; bireyler olarak değil, hepimizi yaşamı doğuran şehvet içinde sarıp sarmalayan, biricik olan canlı töze katılan kişiler olarak" (Tragedyanın Doğuşu, § 17). Sanatın ortaya koyduğu işte bu sevinç ve yaşamın zararına peşinden koşulan bir gerçeğin üzerine yükseliştir.

Aşağıda Nietzsche'nin 'Putların Alacakaranlığı' adlı eserinden bir alıntı var.


SANAT İÇİN SANAT
Sanatta amaçlılığa karşı savaşım,  her zaman, sanatın ahlakçı eğilimlerine, sanatın ahlaka boyun eğmesine karşı yürütülen savaşımdır. Sanat için sanat şu anlatma gelir: "Ahlakın canı cehnneme!" - Ama bu düşmanlık bile bu önyargının ağır basan gücünü boşa çıkarır. İnsanları ahlaklı kılma, onları iyileştirme amacı sanattan dışlandığında bu, sanatın mutlak olarak amaç gütmemesi, ereksiz ve anlamsız olması gerektiği; kısacası sanat için sanat sonucunu getirmez - kendi kuyruğunu ısıran bir yılan. "Ahlaksal bir amaç gütmektense, amaçsız olmak daha iyidir!", saf tutku böyle der. Bir ruhbilimci de, tersine, şunu sorar: Her tür sanatın yaptığı şey nedir? Övmez mi hiç? Hiç yüceltmez mi? Ayrıcalıklı kıldığı olmaz mı hiç? Bir şeyin önünü açtığı hiç mi olmaz? Bütün bunları yaptığında sanat, bazı değerlendirmeleri güçlendirir ya da zayıflatır... Bu onun ayrıntı sayılacak, rastlantı sayılacak bir yanı mıdır? Sanatçı içgüdüsünün asla katılmadığı bir şey midir? Ya da bu, sanatçının bir güce sahip olması için gerekli koşul değil midir?.. Sanatçının en derin içgüdüsü sanatı mı hedef alır ya da daha çok, sanatın anlamını, yaşamı, bir yaşama idealini hedef almaz mı? - Sanat, yaşamın önemli uyarıcısıdır: onu amaçsız, ereksiz, sanat için sanat olarak nasıl anlayabiliriz? - Geriye bir soru kalıyor: Sanat, yaşamdan aldığı birçok çirkin, katı, kuşkulu şeyi gözlerimizin önüne sermez mi? Böylelikle yaşam tutkusunu (entleiden) söndürmek istiyormuş izlenimini vermez mi? - Ve gerçekten, ona şu anlamı yakıştıran filozoflar olmuştur: "İstençten kurtulmak", işte Schopenhauer'in sanatın niyeti olarak ortaya sürdüğü düşünce, "yazgıya boyun eğmeye hazırlanmak", işte ona göre, övdüğü tragedyanın sağladığı büyük yarar. - Ama bu, daha önce de sezdirmeye çalıştım -bir kötümserin bakış açısıdır, "kem göz" dür-: bu konuda sanatçıların kendilerine başvurmak gerekir: Tragedya sanatçısının bize kendi benliğinden ilettiği şey nedir? Dehşet verici ve belirsiz olan karşısında korkuya kapılmamak gerektiğini kesin olarak ileri sürmez mi? Bu durumun kendisi bir üst idealdir; bunu anlayan, onu en büyük övgülerle yüceltir. Onu iletir, kendini sanatçı, iletişim dehası varsayarak iletmesi gerekir. Güçlü bir düşman karşısında, büyük bir terslik karşısında, yüreğe korku salan bir tehlike karşısında gösterilen kahramanlık ve duygu özgürlüğü - tragedya sanatçısının ayrıcalıklı kıldığı, yücelttiği işte bu zafer kazanmış olma durumudur. Tragedya karşısında, ruhumuzun savaşçı yanı, kendi Saturnus şenliklerini kutlar; acıya alışık olan, acıyı arayan kişi, kahraman kişi kendi varlığım tragedya içinde kutlar - tragedya sanatçısı bu acımasızlık kadehini, en tatlı içkiyle dolu bu kadehi ona, yalnızca ona sunar.
"Sanat Yapıtı", B. Lenoir, çev. A. Derman, YKY 

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski