teizm


"Vahyedilmiş" bütün büyük dinlerin (Yahudi, Hıristiyan, Müslüman) anlayışı olduğu için bu Tanrı anlayışı en bilinendir. Aziz Augustinus, Aziz Thomas, Descartes, Malebranche, Pascal'da, çağdaş Hıristiyan filozoflarında bu anlayışla karşılaşmaktayız. Pascal, filo¬zofların ve bilim adamlarının Tanrı'sının karşısına dinlerin Tanrı'sını, İbrahim, Ishak ve Yakub'un Tanrı'sını koyduğunda burada Tanrı anlayışının kendisi ile ilgili bir karşıtlıktan çok bu Tanrı'yı bilme, onun varlığını tasdik etme araçlarıyla ilgili bir karşıtlık sözkonusudur. Metafizik, Tanrı'ya ulaşmak için sadece akla başvurur. Buna karşılık din özü itibariyle -ve bazılarına göre tamamen- kutsal bir metnin insanlara vahyedilmiş olduğu¬na inanmaya dayanır. O halde Tann'ya erişme yollarını ele aldığımız zaman bu ayrımla meşgul olmamız uygun olacaktır.

Tanrıcı anlayışta Tanrı her şeyden önce evrenin yaratıcısıdır. O, yaratılmış dünyaya aş¬kındır (yani dünyanın dışında ve üstündedir). O, var olan her şeyin kaynağı, mantıksal doğruların, doğa yasalarının ilkesi, ahlak değerlerinin en yüksek kaynağı ve güvencesidir. Bu ilke, genel olarak, bir kişi, mükemmel, her şeye gücü yeten ve çok iyi Varlık olarak ta-sarlanır.
Bu bakış açısı içinde Tanrı bir kişi ise de şüphesiz kendisine hitap edebileceğimiz, an-cak kendisini tam olarak tasarlayamayacağımız aşkın bir kişidir. Tanrı benim yaratılmış sınırlı aklımı aşan sonsuz ve esrarlı Varlık'tır.

Filozoflar ve tanrıcı tanrıbilimcilerin Tanrı hakkındaki bu tanımlarını, kitlenin Tanrı hakkında sahip olduğu "insani, fazla insani" imgeden, herkesten önce tanrıcı düşünürle-rin eleştirdikleri o safça imgeden özenle ayırmak gerekir. Kimse, insanın, Tanrı'yı kendine güçlü benzer bir varlık olarak tasarlama yönünde güçlü bir eğilime sahip olduğunu yadsımaz. Voltaire bu eğilimi, çok etkileyici bir formül içinde dile getirmişti: "Tanrı'nın insanı kendi imgesine göre yarattığı ileri sürülmektedir. insan Tanrı'nın kendisiyle ilgili ola-rak da aynı şeyi yapmıştır." MÖ VI. yüzyılda Kolophon'lu Ksenofanes şöyle demekteydi: "EtiyopyalIlar tanrılarını siyah ve basık burunlu olarak tasvir etmekte, Trakyalılar kendi tanrılarının mavi gözlü kızıl saçlı olduğunu söylemektedirler. Eğer öküzlerin, atların ve aslanların elleri olsaydı ve eğer onlar elleriyle insanlar gibi resim yapıp sanat eserleri mey-dana getirebilselerdi, atlar tanrıları at şeklinde, inekler ineklere benzer görünümde çizer-lerdi." Max Scheler, "Muhammed'in Tanrı'sının çölün vahşiliğine alışık bir şeyhin bağnaz-lığından bir şeyleri içinde taşıdığını, genç Cermen halkların Hıristiyan Tanrı'sının mavi gözlü Kuzey Almanyalı bir şefi hatırlattığını söyleyecektir.

Böylece birçok tanrıcı filozof, Tanrı'nın bir sır olduğu olgusu üzerinde ısrar ederek Tann'ya ilişkin her türlü tasarımın boş ve aldatıcı olduğunu kabul ederler.1 Gabriel Mar¬cel şöyle demektedir: "Tanrı'dan söz ettiğimde, söz ettiğim Tanrı değildir."  Çoğu kez tan-rıtanımaz olduğunu söyleyenler, yalnızca Tanrı hakkındaki safça ve insanbiçimci bir im-geyi reddederler. Onlar bir vitray tanrısına, bir puta inanmayı reddederler. Örneğin, le Dantec şöyle demekteydi: "Tanrıtanımaz olduğumu söylediğimde sadece doğa yasaları-nın bir insandan söz eder gibi kendisinden söz etmenin mümkün olduğu bir Tanrı'da temellerini bulduklarını söyleyen varsayımın beni kesinlikle doyurmadığını kastediyorum." Bu anlamda "tanrıtanımazlar" bazen "kendilerine sunulan çarpıtılmış imgede Tan- rı'nın varlığını kabul etmeyi reddeden insanlar" olacaklardır (Jules Lagneau).


1. Fakat Tanrı'ya dua eden, bir baba olarak ona hitap eden, ona acılarını ve ümitlerini açan inanan, nasıl her zaman onu somut olarak tasavvur etmekten, ona insani davranışlar yüklemekten kaçınabilir? Dinin tanrısı aynı zamanda esrarlı ve insana yakın bir Tanrı'dır. Eduard le Roy'nın işaret ettiği gibi son derece önemli ve yaygın bir olgu şudur ki "Tanrı'ya ilişkin insanbiçimci anlayış hem felsefi bakımdan yasak, hem de dinsel bakımdan zorunludur."

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski