Anselmus ve Aquinas

Anselmus
Hepimiz bir Tanrı fikrine sahibizdir. Ona ister inanalım ister inanmayalım "Tanrı" denildiğinde ne kastedildiğini anlarız. Şüphesiz, şu anda kendi Tanrı fikrinizi düşünüyorsunuz. Bu, Tanrının gerçekten var olduğunu söylemekten oldukça farklı görünür. Sonradan Canterbury Başpiskoposu olan İtalyan rahip Anselmus (1033-1109), Ontolojik Argümanında, mantık gereği bir Tanrı fikrine sahip olmamızın Tanrının gerçekten var olduğunu kanıtladığını iddia ederken bu konuda sıra dışı bir yol izledi.

Anselmus'un Proslogion adlı kitabında yer alan argümanı, tartışma götürmez bir iddiayla
başlar: Tanrı ondan "daha yüce bir şey tasarlanamayan" varlıktır. Bu da Tanrının düşünülebilecek en yüce varlık olduğunu söylemenin başka bir yoludur: Güçte, iyilikte ve bilgide en yücedir. Ondan daha yüce hiçbir şey tasavvur edilemez ya da edilebilseydi o şey Tanrı olurdu. Tanrı en yüce varlıktır. Bu Tanrı tanımı tartışmaya açık görünmemektedir: Örneğin Boethius da (bkz. 7. Bölüm) Tanrıyı buna benzer bir şekilde betimlemişti. Zihinlerimizde bir Tanrı fikri olduğu aşikârdır. Bu da tartışma götürmez. Ancak Anselmus bundan sonra şöyle diyordu: Zihinlerimizde var olan, fakat gerçekte var olmayan Tanrı tasarlanabilir en yüce varlık olmazdı. Gerçekte var olan şey, kesinlikle daha yüce olurdu. Bu Tanrı kavramı zihinlerimizde var olabilir, ateistler bile genelde bunu kabul eder. Ancak tasavvur edilen bir Tanrı, var olan bir Tanrıdan daha yüce olamaz. Böylece Anselmus şu sonuca varır: Tanrı var olmak zorundadır. Bu, Tanrı tanımının mantıksal bir sonucudur. Anselmus haklıysa, sırf bir Tanrı fikrine sahip olmamıza dayanarak, Tanrının var olduğundan emin olabiliriz. Bu, kendi sonuçlarına ulaşmak için dünyayla ilgili herhangi bir gözleme dayanmayan a priori bir argümandır. Tartışmasız bir başlangıç noktasından yola çıkarak Tanrının var olduğunu ispatlar görünen mantıksal bir argümandır.

Anselmus ressam örneğini kullanıyordu. Ressam, resmini yapmadan önce bir sahne hayal eder. Bir aşamada hayal ettiğini resmeder. Böylece resim, hem zihninde hem de gerçekte var olur. Tanrı, bu örnekten farklıdır. Anselmus, Tanrı gerçekte var olmadan bir Tanrı fikrine sahip olmamızın mantıksal olarak imkânsız olduğuna inanıyordu; halbuki, tasarladığı resmi hiç yapmamış bir ressamı kolayca hayal edebiliriz, yani resim dünyada değil, sadece ressamın zihninde var olmuştur. Tanrı, bunun gibi yegâne varlıktır: Kendimizle çelişmeden, var olmayan herhangi başka bir şeyi tasavvur edebiliriz. Eğer gerçekten Tanrının ne olduğunu anlarsak, Tanrının var olmamasının imkânsız olduğunu da fark ederiz.

Anselmus'un, Tanrının varlığına ilişkin "kanıt"ını kavrayan birçok kişi, onun vardığı bu çıkarıma ulaşma biçiminde bir bit yeniği olduğundan kuşkulanmıştır. Yerine oturmayan bir şey vardır. Tanrıya inananların pek azının inancı bu çıkarıma dayanır. Buna karşın Anselmus, Mezmur'dan alıntı yaparak, yalnızca bir budalanın Tanrının varoluşunu inkâr edebileceğini söyler. Gelgelelim, aynı dönemde yaşamış başka bir keşiş Marmoutiers'li Gaunilo, Anselmus'un akıl yürütmesini eleştirerek bir budalanın konumunu destekleyen bir düşünce deneyini öne sürdü.

Okyanusun bir yerinde hiç kimsenin ulaşamayacağı bir ada hayal edin. İnanılamayacak kadar bereketli olan bu ada, hayal edebileceğiniz bütün meyveler, egzotik ağaçlar, bitkiler ve hayvanlarla dolu olsun. Üstelik ıssız olması, onu daha mükemmel bir yer haline getirir. Aslında burası, insanın hayal edebileceği en mükemmel adadır. Eğer birisi bu adanın var olmadığını söylerse, bununla ne kastettiğini kolayca anlarsınız. Bu mantıklıdır. Ama daha sonra bu kişinin size, bu adanın bütün adalardan daha mükemmel olduğu için gerçekten var olması gerektiğini söylediğini farz edin. Bir ada fikrine sahipsiniz. Ancak bu ada yalnızca zihninizde var olsaydı, en mükemmel ada olmazdı. O halde, gerçekten böyle bir ada olmalıdır.

Gaunilo, birinin bu argümanı kullanarak sizi bu en mükemmel adanın gerçekten var olduğuna ikna etmeye çalışmasını, muhtemelen bir çeşit şaka olarak düşüneceğinizi belirtir. Mükemmel bir adayı sadece nasıl olduğunu tasarlayarak, hokkabazlıkla dünyada gerçekten var edemezdiniz. Bu saçma olurdu. Gaunilo, Anselmus'un Tanrının varlığına ilişkin argümanın, en mükemmel adanın varoluşuna dair argümanla aynı biçimi taşıdığını söylemek istiyordu. Eğer hayal edilebilir en mükemmel adanın var olması gerektiğine inanmıyorsanız, hayal edilebilir en mükemmel varlığın gerçekten var olduğuna neden inanasınız? Aynı türde bir argüman, bin bir çeşit şeyi hayal edip var etmek için kullanılabilirdi: Sadece en mükemmel ada değil, en mükemmel dağ, en mükemmel bina, en mükemmel orman. Gaunilo Tanrıya inanıyordu ancak Anselmus'un Tanrı hakkında akıl yürütmesinin bu örnekte zayıf olduğunu düşünüyordu. Anselmus, Gaunilo'ya argümanının adalar bağlamında değil, sadece Tanrının durumunda geçerli olduğunu söyleyerek karşılık verdi, çünkü Tanrı dışındaki şeyler ancak kendi türlerinin en mükemmeli olabilirdi, oysa Tanrı, her şeyin en mükemmeliydi. Bu sebeple, yalnızca Tanrı zorunlu olarak var olan varlıktı: Var olmaması mümkün olmayan tek şey.
200 yıl sonra, oldukça uzun bir kitap olan Summa Theologica'nın kısa bir bölümünde, bir başka İtalyan Aziz Thomas Aquinas (1225-74) beş argüman, Tanrının var olduğunu göstermeyi amaçlayan "Beş Yol" belirledi. Bu "Beş Yol," bugün kitabın diğer bölümlerinden çok daha iyi bilinir. Bu beş yolun ikincisi "İlk Neden Argümanı"dır. Aquinas'ın felsefesinin büyük bölümü gibi bu argüman da Aristoteles'in çok daha önce kullandığı bir argümana dayanır. Anselmus gibi Aquinas da Tanrının varlığına kanıt sağlamak için aklı kullanmak istiyordu. İlk Neden Argümanı kozmosun varlığını, var olan her şeyi kendisine başlangıç noktası alır. Çevrenize bir bakın. Her şey nereden geldi? Buna verilebilecek basit cevap, var olan her şeyin, onu var eden ve onu o yapan bir tür nedene sahip olduğudur. Futbol topunu ele alalım. Bu top, pek çok nedenin sonucudur; insanların tasarlaması ve biçim vermesi, hammaddeleri üreten nedenler vs. Ama hammaddelerin var olmasına ne sebep oldu? Bu nedenlere ne sebep oldu? Geriye dönüp bunun izini sürebilirsiniz. Daha da geriye, ondan da geriye... Fakat bu neden ve etki zinciri, sonsuza kadar geri mi gider?

Aquinas
Aquinas, hiç sona ermeyen bir etki ve öncül nedenleri dizisinin zamanda durmadan geriye gitmeyeceğine, sonsuz bir gerileme olmayacağına inanıyordu. Sonsuz gerilemenin olması demek, bir ilk nedenin hiç olmaması demekti: Herhangi bir şey ilk neden olarak düşündüğünüz şeyin nedeni olur, onu da doğuran başka bir neden olur ve böylece sonsuza kadar giderdi. Fakat Aquinas, mantıksal olarak bakıldığında, bir noktada bu neden ve etki zincirini başlatan bir şeyin olması gerektiğini düşünüyordu. Eğer Aquinas bunda haklıysa, bizi şu anda bulunduğumuz yere getiren neden ve etki dizilerini başlatan, kendisi nedensiz olan bir şey olmalıydı: Nedensiz bir neden. Aquinas, ilk nedenin Tanrı olması gerektiğini ilan etti. Tanrı, var olan her şeyin nedensiz nedenidir.
Daha sonraki filozofların bu argümana verecek pek çok karşılığı oldu. Kimisi, her şeyi başlatan nedensiz bir neden olması gerektiği konusunda Aquinas'a katılsanız bile, bu nedensiz nedenin Tanrı olduğuna inanmanız için belirli bir sebep olmadığına işaret ederler. Nedensiz bir ilk nedenin son derece güçlü olması gerekirdi ancak bu argümanda, onda dinlerin genellikle Tanrının sahip olduğunu varsaydığı özelliklerden herhangi birinin olması gerektiğini öneren hiçbir şey yoktur. Örneğin böyle bir nedensiz neden, mutlak iyi ya da her şeyi bilen olmak zorunda değildi. Kişisel bir Tanrı yerine bir çeşit enerji dalgası olabilirdi.

Aquinas'ın akıl yürütmesine karşı olası bir diğer itirazsa, etkiler ve onların nedenlerinden oluşan sonsuz bir gerilemenin olamayacağı yönündeki varsayımını kabul etmek zorunda olmayışımızdır. Bunu nasıl biliyoruz ki? Kozmosa önerilen her ilk neden için, "peki, buna ne sebep oldu?" sorusunu sorabiliriz. Aquinas, basit bir biçimde bu soruyu sormaya devam edersek, cevabın "Hiçbir şey. Bu, nedensiz bir nedendir," olduğu bir noktaya geleceğimizi varsayıyordu. Ne var ki bunun da nedenler ve etkilerin sonsuza kadar geri gitmesi cevabından daha iyi bir cevap olduğunu kesin olarak söyleyemeyiz.

Tanrı inancına odaklanmaları ve dine adanmış yaşam tarzlarıyla iki aziz, Anselmus ve Aquinas kimilerinin şeytanla kıyasladığı Niccolò Machiavelli'yle tam bir tezat oluşturur.

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski