Tanrı’nın varlığının kanıtlanması konusu, Orta Çağ felsefesinin en önemli tartışma konularından biridir. Tartışmanın taraflarından biri Tanrı’nın sadece imanın konusu olabileceğini, Tanrı için ayrıca akılcı bir kanıta gerek olmadığını savunur. Fakat öte yandan Tanrı’ya inanmanın akılcı bir temeli olduğunu gösterme çabası içinde olanlar da vardır. Bu filozoflara göre akıl, Tanrı’nın varlığına dair deliller bulma kudretine sahiptir.
Felsefe tarihi içinde filozoflar, Tanrı’nın varlığına ilişkin çeşitli argümanlar geliştirmişlerdir. Bunların içinde en etkili olanları; Tanrı ideasından, evrenin varlığından, evrenin tasarlandığına dair işaretlerden ve ahlâkın ancak bir Tanrı’nın varlığıyla kendine geçerli zemin bulabileceği fikrinden çıkartılan şu dört argümandır: Ontolojik , kozmolojik, teleolojik ve ahlaki argümanlar.
Ontolojik argüman
“Ontolojik argüman” bir Ortaçağ düşünürü olan Anselmus tarafından geliştirilmiştir. Argüman Tanrı kavramının tanımını delil olarak kullanır. Tanrı düşünülebilecek en yüce varlıktır. Eğer Tanrı’dan daha yüce bir varlık düşünebilseydik Tanrı o olurdu. Tanrı’yı en yüce varlık olarak düşünebilmem için onun var olması gerekir çünkü varolmasaydı yüceliğinden bir şey eksilmiş olacaktı. Oysa en yüce olan eksiklikten uzak olmalıdır. O halde Tanrı vardır. Ontolojik argümana ilişkin Anselmus şöyle yazar:
“Düşünülemeyecek kadar yüce olan şeyden daha yüce bir şey yalnızca zihinde var olamaz. Çünkü eğer yalnızca zihinde var olursa, daha yüce olan şeyin gerçeklikte de var olduğu düşünülebilir. Düşünülemeyecek kadar yüce olan şeyden daha yüce bir şey yalnızca zihinde var olursa, bu, aynı düşünülemeyecek kadar yüce olan şeyden daha yüce bir şey, düşünülebilir olan en yüce şeydir. Ancak besbelli ki, bu olanaksızdır. Dolayısıyla hiç kuşkusuz düşünülemeyecek kadar yüce olandan daha yüce bir şey hem zihinde hem de gerçeklikte kesin olarak vardır. “
Aziz Anselmus'un kanıtı, XIII. yüzyılda Aziz Thomas tarafından eleştirilmiştir. Aziz Thomas şöyle der: “Bir fikirden bir varoluşa, basit bir kavramdan gerçek bir varlığa geçemezsiniz. Bu haksız bir biçimde mantıktan ontolojiye geçmektir. Örneğin, zihninizde üzerinde mutlu insanların yaşadıkları adalar, periler veya cinler tasarlayabilirsiniz. Bunlar sadece bir fikirdir ve bir fikir, konusu olan şeyin varlığını içermez. Onları hayal etseniz de üzerinde mutlu insanların yaşadıkları adalar var değildir.”
Kozmolojik Argüman
Tanrı’nın varlığına dair getirilen diğer bir argüman “kozmolojik argüman”dır. Nedensellik argümanı olarak da bilinir. el-Kindi, el-Gazali, Ibn Rüşd ve Thomas Aquinas'ın birbirinden farklı çalışmalarında tartışılan kozmolojik argüman sıralı etkin neden dizileri üzerine odaklanmıştır. Bir etkin neden, bir şeyi yaratan ya da bir şeyde değişikliğe neden olan nedendir. Besteci, sonatın etkin nedenidir; ateş, çaydanlığın ısınmasının etkin nedenidir. Bir sıralı dizi, sıralı dizideki sonraki unsurların nedensel işleyişinin dizideki önceki unsurların nedensel işleyişine bağlı olduğu bir dizidir. Eğer ateş çaydanlığı, çaydanlık da suyu ısıtırsa bu, bir sıralı dizidir; çünkü çaydanlığın suyu ısıtması, önceki nedenin -yani ateşin- nedensel faaliyetine bağlıdır. Bütün varlık nedensel bir sıralı dizi takip edilerek evrenin ilk nedenine doğru geri götürülebilir. Bu ilk neden Tanrı olmalıdır. Çünkü Tanrı bir nedeni olmadan her şeyin nedeni olarak düşünülebilecek tek varlıktır.
Kozmolojik argüman Kant tarafından eleştirilmiştir. Kant’a göre nedensellik ilkesi deneyin verilerinin nedensellik kategorisiyle birleştirilmesi durumunda geçerlilik kazanabilir. Eğer ben "Bir metal çubuğun ısıtılması, bu metal çubuğun genleşmesinin nedenidir" dersem, nedensellik kategorisini doğru bir biçimde kullanmış olurum. Çünkü bu iki olay, ısıtma ve genleşme, bana deney tarafından verilmiştir ve insan zihninin onları nedensellik kategorisiyle birleştirmekten başka yapacak bir işi yoktur. Ancak akıl, Tanrı'nın evrenin nedeni olduğunu ileri sürdüğünde bu bağıntının tek bir terimi -evren- bana deney tarafından verilmiştir, diğeri, yani Tanrı ise tümüyle varsayılan bir şeydir. Akıl, deney tarafından verilen iki olayı birbirine bağlamak için nedensellik kategorisini kullanma hakkına sahiptir, ama olayların dışında, gerçek deneyin dışında bulunan bir şeyi tasarlamak üzere nedensellik kategorisini kötüye kullanma hakkına sahip değildir. Öte yandan bazı düşünürler de evrenin başlangıcını Tanrı’nın yaratıcı eylemi olrak görmek yerine nedenlerin sonsuza kadar gittiğini de düşünebiliriz. Sonsuza kadar geriye gidiş kavramı, sözlük anlamıyla, her şeyin tek bir başlangıç noktasınakadar süremeyiz demektir; yani hiç bir zaman bir başlangıç olmamı demektir. Üstelik evrenin başlangıcı bildiğimiz şekliyle zamanın da başlangıcı olduğundan, evrenin hep varolduğunu da söylemek mümkündür.
Teleolojik Argüman
“Teleolojik argüman,” evrendeki mükemmel işleyişin ancak akıllı bir tasarımcıyla açıklanabileği iddiasına dayanır. En basit bir organizmayı bile düşündüğümüzde, o organizmayı oluşturan parçaların, tam bir işbirliği içinde, organizmayı canlı tutmak için çalıştıklarını gözlemleyebiliyoruz. Örneğin gözün tüm bölümleri öyle bir biçimde düzenlenmiştir ki görüş sağlayabilmek için birlikte çalışırlar, tıpkı tasarımcı bir kişinin saatin kaç olduğunu söylemek için birlikte çalışabilsinler diye bir saatin parçalarını düzenlemesi gibi. Veya bir kedinin geriye çekilebilir tırnakları, karanlıkta görmesini mümkün kılan özel olarak çevresine uymuş gözleri, kesici dişleri, keskin işitme duyusu, ses çıkarmayan yürüyüşü, hızı, gücü ve dengesi, bütün bunlar onu son derece etkili bir avcı yapmak üzere bir araya gelmiş gibidir. Nasıl masanın üstündeki bir bilgisayarın rastlantıyla oluştuğunu düşünmüyor, onun o bilgisayarı tasarlayabilecek donanıma sahip bir mühendisin eseri olduğunu kabul ediyorsak, evrenin de aynı şekilde evrene düzen ve bir amaç veren bilgelik, kudret, irade ve iyilik sahibi bir varlığın eseri olduğu düşünülmesi gerekmez mi? Teleolojik kanıtı savunanlara göre bu varlık Tanrı’dır.
David Hume teleolojik kanıta itiraz etmiştir. Hume'a göre, evrenin tasarlanmış olduğu kabul etsek bile, tasanmcının Tanrı olduğu sonucuna varamayız. Tasarımcının biraz daha eğitim alması gerekiyor olabilir -doğadan gelen kötülükler gibi zayıf tasarımlar evrenin bir çırağın işi oldugunu ima ediyor. Kötülüğün, kötü bir işin kanıtı olmak yerine kasıtlı olduğunu düşünüyorsak, bu durum da tasarımcıyı iyi bir varlık olarak düşünmememiz gerekirdi. Teleolojik kanıt evren mükemmel olduğu için Tanrı gibi bir varlığın eseri olmalıdır iddiasındayken Hume, bu itirazıyla, eğer Tanrı varsa evren gibi kusurlu bir ürünün Tanrı’ya delil olarak getirilmesi doğru değildir demek ister gibidir.
“Evrim Kuramından yola çıkarak da teleolojik kanıta itiraz edilmiştir. Buna göre, bugün düzen içinde bulunduğunu gördüğümüz herhangi bir canlı yapı, milyonlarca yıl içinde yaşanan bir evrim sürecinin sonucunda oluşmuştur. Karmaşık organizmaların gerisinde çok daha basit seviyede olan başka organizmalar vardır. Köpek kulaklarını öne, tavşan geriye doğru çeviriyorsa, bu, onların baştan beri hep öyle olageldikleri anlamına gelmez. Sözkonusu özellikler, doğal çevreye uyma çabasının, hayatta kalmak için verilen amansız savaşın ve doğal seçilimin sonucunda ve çok yavaş bir tempo içinde oluşmuştur. Bu temponun nihaî bir gayesi de yoktur.
Ahlâk Kanıtı
Tanrının varlığına ilişkin olarak ele alacağımız son kanıt Ahlak kanıtıdır. Bu argümanının felsefe tarihindeki ilk formülasyonu Kant tarafından yapılmıştır. Kant, ontolojik, kozmolojik ve teolojik kanıtları eleştirerek bu kanıtlarla Tanrı’nın varlığına gidilmeyeceğini ileri sürer. Ona göre Tanrı bilginin konusu olamaz. Fakat Tanrı var olmak zorundadır çünkü ahlak ancak Tanrı varsa kendine yeterli bir gerekçe bulabilir. Eğer Tanrı olmasaydı en yüksek iyinin gerçekleşmesini düşünemezdik. Tanrı olmasaydı en yüksek iyinin eı bir anlamı da olmazdı ve bizler ahlaki eylemde bulunmak için bir gerekçe bulamazdık. Oysa kendi gözümüzde alçalmamak için ahlak yasasına uymak zorundayız. Tanrı ahlakın bir teminatı olduğu için var olmak zorundadır. Kant’a göre, ahlâk argümanı şüpheciye bir Tanrı'nın varolduğunu ispat etmeye çalışmaz. Sadece şunu söyler: Eğer şüpheci, ahlâklılığa uygun düşen bir biçimde düşünmek istiyorsa, Tanrı'nın varolduğunu öne süren hükmü kabul etmek zorunda kalacaktır.
Kant’ın ahlak argümanına karşı, ahlaki eylemlerimizin toplumsal hayatın kendi gerçekliği ile gerekçelendirilebileceği yönünde itirazlar getirilmiştir