Dinin salt bir insan icadı olduğunu ve dolayısıyla tanrısal ya da doğaüstü bir temeli bulunmadığını gösteren eleştiri.
Bu tür bir eleştiri birçok ateist düşünür tarafından ortaya konmuş olmakla birlikte, eleştirinin tarihte bilinen ilk örneğine, Yunan Aydınlanma çağında Sofistlerde rastlanır. Sofistlerin söz konusu eleştirisi, Yunan dinine yönelik olmakla birlikte, genel olarak dinin temellerini sarsmayı amaçlayan bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır. Protagoras'ın agnostisizmiyle başlayan bu süreç, Prodikos'un dini rasyonelleştirme çabasıyla gelişmiş ve nihayet Kritias'ın, dini, insanın kültürel bir icadı olarak gören bakış açısıyla doruk noktasına ulaşmıştır.
Buna göre, M. Ö. 5. yüzyılda Protagoras'ın Tanrı'nın varoluşu ve özellikleriyle ilgili bilginin olanaksız olduğunu ifade eden bilinemezciliğinin ardından, Prodikos dine psikolojik bir temel vermiş ve dini insan varlıklarının duydukları korku ve minnettarlığa dayandırmıştır. İnsanların önce besleyici ve yararlı olan şeylerin tanrısal olduğuna inandıklarını, kendilerine yararlı olan herşeyi kişileştirilmiş tanrılara atfetmeye başladıklarını söyleyen Prodikos, güvenlik içinde olmayan insan varlıklarının varoluşlarını devam ettirmelerine katkıda bulunan herşeyi dinin temeli olarak görmüştür. Prodikos'un dine gösterdiği sahte bağlılığı, kısa bir süre sonra bütün bir dini, insanları suç işlemekten alıkoymayı, onların yüreklerine korku salmayı amaçlayan bilge bir kişinin icadı olduğunu söyleyen Kritias tümden ortadan kaldırmıştır.
İnsanlık tarihinin başlangıcını yasa öncesi dönem ve yasa sonrası dönem diye ikiye ayıran Kıitias'a göre, yasa öncesi dönemde, insan yaşamı kaba kuvvetin kölesidir; bu dönemde erdemli insan için hiçbir ödül, kötü ve aşağılık insan içinse hiçbir ceza bulunmamaktadır. Bundan sonra adaletin egemen güç ve zorba, yasayı ihlâl etmenin de onun kölesi olması için, insanlar ödül ve ceza veren yasalar geliştirmişlerdir. Söz konusu yasa sonrası dönemde, cebir kullanarak suç işlemek yasalar tarafından yasaklanınca, Kritias'a göre, bu kez kötüler gizli gizli suç işlemeye başlamışlardır.
Bir toplumun yaşamı için kabul edilemez olan bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak için, akıllı ve bilge bir adam, ölümsüz bir yaşam süren, herşeyi gören, işiten ve bilen, herşeyi düşünen, ölümlüler arasında söylenen herşeyi duyan bir Tanrı düşüncesi yaratmış ve ölümlü insanları ezelî-ebedî Tann'ya ya da tanrılara inanmaları ya da onlardan korkmaları için ikna etmiştir. Buna göre, din hoş bir yalandan, insanların kültürel bir icadından başka hiçbir şey değildir,
Bu tür bir eleştiri birçok ateist düşünür tarafından ortaya konmuş olmakla birlikte, eleştirinin tarihte bilinen ilk örneğine, Yunan Aydınlanma çağında Sofistlerde rastlanır. Sofistlerin söz konusu eleştirisi, Yunan dinine yönelik olmakla birlikte, genel olarak dinin temellerini sarsmayı amaçlayan bir eleştiri olarak ortaya çıkmıştır. Protagoras'ın agnostisizmiyle başlayan bu süreç, Prodikos'un dini rasyonelleştirme çabasıyla gelişmiş ve nihayet Kritias'ın, dini, insanın kültürel bir icadı olarak gören bakış açısıyla doruk noktasına ulaşmıştır.
Buna göre, M. Ö. 5. yüzyılda Protagoras'ın Tanrı'nın varoluşu ve özellikleriyle ilgili bilginin olanaksız olduğunu ifade eden bilinemezciliğinin ardından, Prodikos dine psikolojik bir temel vermiş ve dini insan varlıklarının duydukları korku ve minnettarlığa dayandırmıştır. İnsanların önce besleyici ve yararlı olan şeylerin tanrısal olduğuna inandıklarını, kendilerine yararlı olan herşeyi kişileştirilmiş tanrılara atfetmeye başladıklarını söyleyen Prodikos, güvenlik içinde olmayan insan varlıklarının varoluşlarını devam ettirmelerine katkıda bulunan herşeyi dinin temeli olarak görmüştür. Prodikos'un dine gösterdiği sahte bağlılığı, kısa bir süre sonra bütün bir dini, insanları suç işlemekten alıkoymayı, onların yüreklerine korku salmayı amaçlayan bilge bir kişinin icadı olduğunu söyleyen Kritias tümden ortadan kaldırmıştır.
İnsanlık tarihinin başlangıcını yasa öncesi dönem ve yasa sonrası dönem diye ikiye ayıran Kıitias'a göre, yasa öncesi dönemde, insan yaşamı kaba kuvvetin kölesidir; bu dönemde erdemli insan için hiçbir ödül, kötü ve aşağılık insan içinse hiçbir ceza bulunmamaktadır. Bundan sonra adaletin egemen güç ve zorba, yasayı ihlâl etmenin de onun kölesi olması için, insanlar ödül ve ceza veren yasalar geliştirmişlerdir. Söz konusu yasa sonrası dönemde, cebir kullanarak suç işlemek yasalar tarafından yasaklanınca, Kritias'a göre, bu kez kötüler gizli gizli suç işlemeye başlamışlardır.
Bir toplumun yaşamı için kabul edilemez olan bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak için, akıllı ve bilge bir adam, ölümsüz bir yaşam süren, herşeyi gören, işiten ve bilen, herşeyi düşünen, ölümlüler arasında söylenen herşeyi duyan bir Tanrı düşüncesi yaratmış ve ölümlü insanları ezelî-ebedî Tann'ya ya da tanrılara inanmaları ya da onlardan korkmaları için ikna etmiştir. Buna göre, din hoş bir yalandan, insanların kültürel bir icadından başka hiçbir şey değildir,