Tümeller kavgası


Bütün bir Ortaçağ felsefesine damgasını vuran ve tümellerin ontolojik statüsüyle ilgili olan ünlü tartışma.

Tümeller problemi Ortaçağ felsefesine Porphyrius ve Boethius'un eserleriyle girmiştir. Buna göre, Aristoteles’in mantığı için bir giriş yazan Porphyrius ile daha sonra Porphyrius'un yazdığı girişi yorumlayan Boethius türlerin ve cinslerin, yani Aristoteles’in ikinci dereceden tözlerinin tözsel bir varlığa sahip olup olmadıkları sorusuna bir yanıt getirmeye çalışmışlardır. Bu çerçeve içinde. Ortaçağ felsefesinde, önce, tümellerin bireylerden ayrı ve daha yüksek bir varoluşa sahip olduklarını öne süren radikal kavram realizmi egemen olmuştur. Patristik felsefenin büyük düşünürü Aziz Augustinus, hem Platon'dan miras alınan radikal kavram realizmini savunmuş ve hem de bu görüş üzerinde görünüşte önem taşıyan bir takım değişiklikler yapmıştır. Buna göre, tümeller, Platon'da olduğu gibi, tikellerden ayrı ve bağımsız bir biçimde varolan İdealar ya da Formlar olarak değil de Tanrı'nın zihnindeki ideler olarak düşünülmüştür.

Kilisenin, resmî görüşüne çok uygun düştüğü ve özellikle de günah kavramının açıklanmasında büyük bir başarıyla kullanıldığı için, pozitif bir destek olarak değerlendirip dört elle sarıldığı söz konusu realist görüşe, ilk kez olarak 11. yüzyılda Roscelinus tarafından karşı çıkılmıştır. Yargı formları, kategoriler, yüklemlerin sınıflanması gibi mantıksal konular üzerinde çalışan Roscelinus, tümellerin, nihaî ve en yüksek gerçeklikler olmayıp, yalnızca adlar olduklarını savunmuştur. Roscelinus, bu çerçeve içinde, cins isimlerin yalnızca bireyleri gösterdiğini, tümellerin yalnızca dilsel ya da sözel bir statüsü olduğunu iddia etmiştir. Latincede 'nomen' ad, isim anlamına geldiğinden, Roscellinus'un söz konusu tümel görüşü, felsefede nominalizm olarak bilinir. Nominalizmin en önemli avantajı, hiç kuşku yok ki, varlık bakımından sağladığı tasarruftur. Bu görüş ayrı bir tümeller dünyasını varsaymanın gereksizliğini göstererek, filozofu yalnızca 'şu' diye gösterdiğimiz bireylerin varoluşuna inanmaya sevketmiştir. Bundan dolayı, nominalizm felsefe tarihinde popüler bir görüş olarak, etkisini hep korumuştur. Nitekim, 20. yüzyılda, mantıkla ilgili realist yorumlara karşı çıkan Amerikan mantıkçısı Quine, bir mantık ve matematik sisteminin, bağıntılar, sınıflar, sayılar ve fonksiyonlar türünden soyut varlıkların varoluşunu öngörmeden de, kurulabileceğini savunmuştur.

Bununla birlikte. Ortaçağda Roscelinus'un nominalizmine, yalnızca, dine ve teolojiye sağladığı destekten dolayı, kavram realizmini benimseyen filozoflar tarafından değil, fakat 'aynı sözcüğün, farklı şeyler için nasıl kullanılabildiği' sorusunu yanıtlama çabası içinde olan düşünürler tarafından da karşı çıkılmıştır. Sözü edilen soru, onikinci yüzyılda, Champeaux'lu William ve öğrencisi Abelardus tarafından ele alınmıştır. Bu düşünürlerden William tümeller konusunda, kavram realizminin savunuculuğunu yapmış ve aynı sözcüğün, birçok farklı şey için, bu şeyler en azından bir bakımdan özdeş olduğu için, kullanılabildiğini öne sürmüştür Buna göre, bir bireyler çokluğuna yayılan bu karakter, gerçek bir tümeldir; aynı tümelden pay alan ve bundan dolayı aynı türün üyesi olan bireyler, birbirlerinin aynıdırlar. Champeaux'lu William'm söz konusu tümel görüşü, öğrencisi Abelardus tarafından, Platon'un kendi İdealar teorisiyle ilgili mantıksal güçlüklere işaret ettiği Parmenides adlı diyalogunun argümanlarına benzer argümanlarla eleştirilmiştir. Buna göre, Sokrates'in insan olduğunu söylemek, onun insan ya da insanlık tümeline bir bütün olarak sahip olduğunu iddia etmek ise eğer, bu takdirde Sokrates diğer insanlardan daha az ya da daha çok insan olur.

Abelardus, bireylerin kendisinden pay aldığı ayrı ve bağımsız bir tümel görüşünün yol açtığı bu türden mantıksal güçlüklerden dolayı, realist bakış açısından vazgeçerek, kavramcı bir tümel görüşü benimsemiştir. Buna göre, tümeller insan zihninin oluşturduğu kavramlardır; bundan dolayı, tümellerin, nesnel değil de, yalnızca zihinsel bir varoluşları vardır. Çünkü, doğal dünyada, insan zihninden ayrı ve bağımsız olarak gerçekten varolan şeyler, bireylerdir. insanlar, bireysel şeyler, tikel varlıklar arasındaki farklılıktan bir kenara bırakarak, onların ortak yönlerini soyutlarlar ve böylelikle de, tümel kavramlan meydana getirirler. Sözcükler, işte bu kavramların yerini tutar; insanlar, sözcükleri, bu sözcüklerin yerini tuttuğu zihinsel kavramların ya da soyut imgelerin ışığında, ayrı ve farklı bireysel şeyler için kullanırlar. Abelardus’un söz konusu kavramcılığı da birtakım güçlüklere yol açar. Buna göre, zihindeki kavramlar, bireysel şeylerin özlerine karşılık gelir ya da gelmez. Birinci alternatif söz konusu olduğunda,  Champeaux’lu William'ın kavram realizminin yol açtığı mantıksal güçlükler yeniden ortaya çıkar. Buna karşın, ikinci alternatif söz konusu olduğunda, dil ve düşünce ile gerçek bireysel varlıklar arasında bir uçurum meydana gelir ve düşünce ve dilin gerçeklik hakkında kullanılabilmesi imkânsızlaşır.

Skolastik felsefenin büyük düşünürü Aquinalı Thomas, bütün bu güçlükleri dikkate alarak yeni bir tümel görüşü geliştirmeye çalışmıştır. Onun tümellerle ilgili görüşü, eklektik bir sentezin ürünü olup, oldukça geniş kapsamlı bir görüştür. Buna göre, Aquinalı Thomas, Platoncularla birlikte, tümellerin bireylerden ve bireysel şeylerden bağımsız bir biçimde varolduğunu savunmuştur; tümeller, Tanrının zihnindeki ideler olarak, tikel nesnelerden ayrı ve bağımsız bir biçimde varolur. Aquinasli Thomas, buna ek olarak, tümellerin şeylerde, bireysel varlıklarda, bu varlıkların özleri olarak varolduklarını savunur. Thomas, nihayet, tümellerin insan zihninde, soyutlama işlemiyle elde edilmiş kavramlar olduklarını da öne sürmüştür.

Tümeller konusunu ele alan son büyük Skolastik düşünür Ockhamlı William’dır. Tümeller konusunda nominalist bir bakış açısını benimseyen Ockhamlı William'a göre, tümeller, bireysel nesnelerin ve nesne öbeklerinin yerini tutan terim ya da işaretlerden başka hiçbir şey değildir; tümellerin nesnel bir varoluşa sahip oldukları düşünülemez, çünkü gerçekten varolan şeyler, yalnızca bireylerdir. Ockhamlı'ya göre, Platon ve Aristoteles’in yaptığı gibi, tümellerin nesnel bir biçimde varolduğunu öne sürmek, aynı tümelin bir dizi tikel nesnede mevcut olduğunu öne sürme yanlışına düşmektir. Tümellerin gerçekten nesnel bir biçimde varolduklarını öne sürmek mümkün olmadığı gibi, buna gerek de yoktur. Tümeller, ona göre yalnızca mantıksal bir varoluşa sahip olan ve kendilerine, varolması mümkün olan bir şeyi adlandırmak için değil de, düşünce ve iletişim için gerek duyulan yüklem ya da anlamlardır.

Tümeller problemi. Skolastik felsefeden sonra da, felsefenin önemli konulan arasında yer almaya devam etmiştir. Daha önce sözünü ettiğimiz nomiminalist Quine’a ek olarak, radikal realizmin, daha çok mutlak idealizmi ve somut tümel teorisini savunanlar tarafından benimsendiği söylenebilir Buna karşın, Ingiliz empirizmi kavramcılığın ya da nominalizmin tümel görüşünü benimsemiştir.

Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci, Pandora Y., 1996

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski